Ahmet Orhan yazdı: 'Devlet Adamı Devlet Bahçeli'

Haber Kasaba Köşe yazarı Ahmet Oran dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Orhan yazısında Devlet Bahçeli, Türk siyaset tarihinde yaşarken kendine özgü tarzı ile benzersiz bir yer bulmuştur. Dedi.

PAYLAŞ
Haber Kasaba - Haber Kasaba

Devlet Bahçeli ismi Türk kamuoyunda ilk defa 1987 yılında siyasetin kısıtlı olduğu günlerde MÇP Genel Sekreterliği görevine getirilmesiyle duyuldu. 

Halbuki Bahçeli ülkücüler arasında bir çok ülkücü kuruluşun kurucusu olarak iyi bilinmektedeydi.
Yazımızın konusu MHP liderinin hayatından çok onun siyasi kimliğini kısmen değerlendirmektir.

Devlet Bahçeli, Türk siyaset tarihinde yaşarken kendine özgü tarzı ile benzersiz bir yer bulmuştur.

Bahçeli önce rahmetli Başbuğun vefatından sonra ülkücülerin kendi iradesiyle hem Milliyetçi Hareket Partisi’nin hem de ülkücü kuruluşların doğal liderliğine getirilmiştir.

1997 yılında göreve başlaması sonrası tüm medya kuruluşlarının kendisini görmezden gelmesine rağmen partisinde yaptığı çalışmalarla 1999’daki seçimlerde rahmetli Ecevit’in partisi DSP’nin ardından seksen sonrası ülkeyi yöneten ANAP, DYP ve RP’yi geride bırakarak partisinin ikinci çıkmasını sağlamıştır. 

Türk Medyası, 1999 seçimlerinde onun MHP’li adaylara tavsiyelerinin yer aldığı kitapçıkla farkına vardı. O kitapçıkta adaylara beyaz çorap giyilmesinin yasaklanması kamuoyunda çok yankı bulmuştu. 

Bizim esas konumuz onun 1999 seçimlerinden itibaren izlediği siyasi yol haritası ve siyasi üsluptur.

Onun ilk yankı bulan yaklaşımı, içinde RP ve DYP’nin de yer aldığı bir koalisyon hükümetine başkanlık yapmasına dair telkin ve tavsiyeleri ret ederek Milliyetçi Ana Sol hükümetinin zeminini hazırlamasıdır.

Bahçeli bu surette 80 ihtilalinin görünen gerekçesi olarak sunulan, Ülkücüler ve Solcular arasındaki muazzam soğukluğu giderecek ortamı inşa etmiştir. 

Türk Milliyetçileri ve ulusal hassasiyetleri yüksek olan sol kesim arasında Türkiye’nin sorunlarının halli noktasında müşterek çalışma ortamını Bahçeli mümkün kılmıştır. Bu bile  başlı başına büyük başarıdır. 

DSP, MHP ve ANAP hükümetinin birçok yapısal reforma imza atması sürecinde Milli Güvenlik Kurulunda devrin Başbakanı Ecevit ve Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer arasında yaşanan anayasa fırlatma krizinin döviz krizine dönüşmesi sonrası siyasi belirsizliklerin artması koalisyonun hayatiyetini tehlikeye sokmuştur.

Almanya’da koalisyon ortaklarından Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in de bulunduğu bir grup siyasetçinin ve iş adamının alternatif hükümet seçenekleri üzerinde görüşmeler yaptığı bilgisi Bahçeliyi harekete geçirmiş ve 2002 yılında erken seçim çağrısı yapmasına neden olmuştur.

Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısı bazı kendisine muhalif çevrelerde eleştiri konusu yapılmış olmasına rağmen, onun daha sonraki yıllarda da birkaç kez daha yapacağı gibi ülke sorunlarının meşru zeminlerde halledilemeyeceğine inandığı durumlarda milletin hakemliğine müracaat edilmesinin en doğru yöntem olacağı inancının bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır.

3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçim 9 ay önce kurulan AKP’nin tek başına iktidara gelmesi, CHP’nin TBMM’ye iktidar dışında giren yegane parti olması ve MHP başta olmak üzere Milliyetçi Ana Sol koalisyonunu oluşturan partilerin meclis dışı kalmasıyla neticelenmiştir.

Bu durum, meclis dışı kalmış partiler için olumsuz olarak görülebilecekken Türkiye için milletin iradesiyle oluşturulan güçlü tek parti iktidarının önünü açılması olarak avantajlı bir durum olarak görülmelidir.

Türkiye’nin yeniden tek parti hükümetiyle yönetilmesinin önünü açan da yine Bahçeli olmuştur.

Koalisyon ortakları ve devrin diğer partileri yapılan seçim sonrası tabela partisi haline gelmiş olmasına rağmen Bahçeli partisini meclis dışı kaldığı zamanlarda yeniden derleyip toplamış 22 Temmuz 2007’de yapılan genel seçimlerde 70 kişilik güçlü bir grupla meclise sokmayı başarmıştır.

23. Dönemde Devlet Bahçeli ilk iş olarak TBMM’de yol gösterici yapıcı muhalefet anlayışıyla 367 krizinin aşılmasını partisinin meclis genel kuruluna katılımını sağlamak suretiyle her türlü yoğun eleştiriye rağmen Cumhurbaşkanının seçilmesinin önünü de açmıştır. 

Aynı dönemde 2010 anayasa değişiklikleri konusunda hükümeti, birçok bakanın Fetullah Gülen’e övgüler yağdırdığı bir ortamda uyarmış ve devletteki Fetullahçı yapılanma tehlikesine dikkat çekmiştir.

Sırf bu nedenle dünyada eşi görülemeyecek büyüklükte, MHP başkanlık divanını hedef alan kaset kumpasına maruz kalmış, ancak herkesin umudunu kestiği bir ortamda MHP’nin az bir zayiatla yeniden mecliste temsilini sağlamıştır.

2009 yılında Oslo’da PKK ile yapılan görüşmelerden sonra, önce Kürt Açılımı bilahare, başbakan Erdoğan tarafından Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi hedefine ulaşmak için Demokratik Açılım Süreci başlatılmıştır.

Bu dönemde Bahçeli takip edilen yolun Türkiye’ye huzuru getirmeyeceğini terörü daha çok arttıracağını yüksek sesle ve kararlılıkla dile getirmeye devam etmiş ve hükümetle sert tartışmalara girmiştir. 

7 Haziran 2015 tarihinde yapılan milletvekilliği seçimleri öncesi Bahçelinin bu konuda haklılığını ortaya koyan hendek olayları olarak adlandırılan iç savaş provaları yaşanması onun ileri görüşlülüğünün herkes tarafından kabul edilmesini sağlamıştır. 

Söz konusu seçimde Kılıçdaroğlu’nun AKP’yi geleneksel CHP’nin muhalefet stratejisiyle yenemeyeceğini kabul etmesi sonrası “bir oy CHP’ye bir oy HDP’ye” sloganıyla yaygınlaşan seçim tercihi sonrası bir bölücü parti yüzde 10’luk ülke barajını aşarak doğrudan TBMM’de 86 kişilik bir grup kurmuştur. 

Bu ortamda Devlet Bahçeli, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere bazı çevrelerden kendisine teklif edilen başbakanlığı HDP’nin desteğine muhtaç bir hükümeti kabul etmeyeceğini ifade ederek elinin tersiyle geri çevirmiştir.

Bahçeli İlla bir koalisyon kurulacaksa bunun Güneydoğu sorununda benzer politikaları savunan AKP ve CHP arasında olması gerektiği yönünde tavsiyede bulunmuştur.
Meclis onayını alabilecek bir hükümetin kurulamaması sonrası 1 Kasım tarihinde yapılan seçimde AKP yüzde 49,49 rekor oy alarak 317 milletvekilinden oluşan güçlü bir grupla yeniden iktidar olmuştur.
Bu sürecin de belirleyicisi bizzat Devlet Bahçeli olmuştur. 

MHP lideri Bahçeli’nin etkilediği olaylar bundan ibaret de değildir.

Tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösterdiğinde kanlı ihanet kalkışması meclisin ve Özel Harekat Polis Merkezinin bombalanmasında ellisi özel harekatçı polis olmak üzere çeşitli yerlerde 250 vatandaşımızın şahadetine, iki binin üzerinde vatandaşımızın gazi olmasına sebep olmuştu. 

Kalkışmanın ilk saatlerinde Devlet Bahçeli kamuoyunun Cumhurbaşkanı ve Başbakanın nerede olduğunu bile bilmediği ortamda hükümete desteğini açıkça ilan ederek millet iradesinin üzerinde hiçbir iradeyi tanımayacağını ifade etmiştir. Bu surette meşru hükümete ve Cumhurbaşkanına güçlü destek vermiştir.

Bu davranışıyla demokrasiye olan inancını ve milli iradeye mutlak saygısını ortaya bir kez daha koymuştur. 

Bahçeli 2007 yılında Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine, geçerli olan parlamenter sisteme zarar vereceğini hatta mevcut sistemin sürdürülmesinin mümkün olmayacağını ve Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında sürtüşmelere sebep olacağını ifade ederek itiraz etmiştir. 
Buna rağmen Cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesi yapılan referandumla onaylanmıştır.

Halk tarafından doğrudan seçilen ilk Cumhurbaşkanı olan R.Tayyip Erdoğan güçlü siyasi kimliği ve halktan aldığı yetkiyle anayasadan kaynaklanan yetkilerini tamamen kullanma yoluna gidince, yeni bir krize neden olarak muhalefetten gelen yoğun tepilere muhatap olmuştur.

Bu şartlar altında Devlet Bahçeli bir kez daha ortaya çıkarak sorun çözen “bilge lider” kimliğiyle halkın gönlündeki yerini kuvvetlendirmiştir.

Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık kurumlarını birleştirerek ikili yürütmeden bir nevi başkanlık sistemi olan Türkiye’ye özgü Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini önermiş, bu öneri AKP ve MHP oylarıyla Meclisten geçerek 16 Nisan 2017 referandumu ile Türk Milletinden de onay almıştır.

Böylelikle Ülkemiz, Cumhuriyetimizin 3. Evresi olan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmiştir. 

Yeni anayasaya göre Kasım 2019 tarihinde yapılması öngörülen Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri, Türkiye’nin özellikle güneydoğu sınırlarında yaşanan olaylar, Fetöcülerin Türkiye’yi karıştırmak için yaptıkları çalışmaların yanı sıra iç ve dış odakların Ülkemize yönelen tehditlerinin mevcudiyeti, Devlet Bahçeli’yi bir kez daha millet iradesine başvurma çağrısı yapmasına neden olmuştur. 

Bu çağrı Cumhurbaşkanı tarafından olumlu karşılık bulmuş, partilerin ittifak halinde seçimlere girmesini mümkün kılan kanunların onaylanması sonrası 24 Haziran 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri bir yıl öne çekilerek yapılmıştır.
 
24 Haziran seçimlerinde MHP Cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan’ı desteklemiş ve yine Devlet Bahçelinin önerisiyle AKP-MHP arasında Cumhur İttifakı tesis edilmek suretiyle Türk Milletinin yeni sistemi onayladığı başarılı bir sonuç elde edilmiştir.
 AKP ve MHP arasındaki bu uyumlu ve yapıcı ittifak anlayışı diğer partileri de ittifak yapmaya mecbur etmiş güçlü demokratik yapıların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

31 Mart tarihinde yapılan yerel seçimlerde de bu ittifak anlayışı sürdürülmüş, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerindeki gibi uygulama formülü ortaya konamamasına rağmen yeni sistem konusunda halkın tereddüdünün olmadığını ortaya koyan başarılı bir sonuç elde edilmiştir.

Yukarıda tarihi sırasına göre vermeye çalıştığım yakın siyasi tarihimizdeki yaşanan hadiselerde Devlet Bahçeli’nin oynadığı rol, Cumhuriyet tarihimizde eşi görülmeyen bir siyasi ve devlet adamı kimliğini ortaya koymaktadır.

Türk Milleti hangi meşrep, inanç ve etnik kökten gelirse gelsin onun söyleyeceklerine her zaman dikkat kesilmiş hatta ona kutsal olan “Devlet” kadar güvenmiştir.

Devlet Bahçeli, Önce Ülkem ve Milletim sonra Partim ve Ben anlayışını kendisine düstur edinmiş ve bu noktadaki samimiyetini aziz Türk Milletine de kabul ettirmiş “Bilge Lider”dir.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN