'Kalkınmayla terbiye edilmiş sürdürülebilir büyüme şart'
Koronavirüsün dünya ekonomisine etkilerini değerlendiren Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Ferman, 'Koronavirüs aniden ortaya çıktı, bütün dünyayı, sektörleri, kişileri etkiledi. Bu açıdan ilk defa bu kadar büyük bir salgın ve ani duruşla karşı karşıya kalıyoruz. Böyle ani duruşlar ekonomik kırılmalara yol açar. Hala pandemin içerisindeyiz o yüzden tahribatın boyutunu anlamak ve bundan sonraki gidişata yönelik sağlıklı öngörüde bulunmak mümkün değil' diye konuştu.
Koronavirüsün dünya ekonomisine etkilerini değerlendiren Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Ferman, 'Koronavirüs aniden ortaya çıktı, bütün dünyayı, sektörleri, kişileri etkiledi. Bu açıdan ilk defa bu kadar büyük bir salgın ve ani duruşla karşı karşıya kalıyoruz. Böyle ani duruşlar ekonomik kırılmalara yol açar. Hala pandemin içerisindeyiz o yüzden tahribatın boyutunu anlamak ve bundan sonraki gidişata yönelik sağlıklı öngörüde bulunmak mümkün değil' diye konuştu.
'PARASAL GENİŞLEMEYİ YAPISAL REFORMLA DESTEKLEMEK GEREKİYOR'
Ülkelerin zor bir zamanda enteresan sularda ilerlediğini aktaran Prof. Dr. Ferman, 'Hem arz hem talep kaynaklı sıkıntı yaşıyoruz. Bütün ülkelerin salgınla mücadelede tek bir ortak noktası var 'parasal genişleme', parasal genişlemenin tamamlayıcısı da faizlerin aşağı inmesidir. Bu kırılmayı önler ama belli bir süre sonra mali ve yapısal reformlarla desteklemek gerekiyor. Bunu başarıyla hayata geçiren ülkeler daha az tahribatla, ön sıradan yarışa devam edecektir' ifadelerini kullandı.
'TÜRKİYE AVANTAJLI DURUMDA'
Dünyanın koronavirüs krizinin pençesinde olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ferman, 'Böyle krizler sizi en iyi ve hazırlıklı olduğunuz dönemde yakalamaz. Tam tersine kırılganlıkların belirginleştiği; yumuşak karnın muhafaza altında olmadığı noktalarda yakalanırsınız. Türkiye ve benzer ülkelerin daha dikkatli olması gerekiyor. Dünya ilk defa böyle bir krize yüksek borç kaldıracıyla yakalandı, dünyanın 90 trilyon dolarlık bir ekonomik hacmi var; ama borç; 270 trilyon dolar, bire-üç kaldıraçla yakalandık. Bu açıdan bakıldığı zaman Türkiye avantajlıdır, borçlarını öder, finansmanı da bulur' dedi.
SANAYİ AĞIRLIKLI BÜYÜME HEDEFİ
Sürdürülebilir bir büyümenin şart olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Murat Ferman, 'Bu sadece rakamsal irileşme değil kalkınmayla terbiye edilmiş, yaşam kalitesiyle tekrar derecelendirilmiş bir büyümedir. Yani sokaktaki insanın hayatına dokunabilen bir büyüme; onun da adı, 'kalkınma'dır. Türkiye tam bu dönüşüm süreci içerisindeyken koronavirüs salgınıyla karşılaştı. O yüzden yapısal reformların başında büyüme formülümüzün yeniden oluşturulması geliyor. Reformun başında sanayi ağırlıklı büyüme geliyor, imalat sektörünü burada es geçemeyiz' diye konuştu.
HAREKET-BEREKET FORMÜLÜ
Prof. Dr. Ferman, 'Talebi canlandıracak; hareket-bereket formülünü yeniden gündeme getirecek tedbirleri almalıyız. Örneğin, kredi genişlemesi, mobilyada taksit imkanı vatandaşa maddi yardım, KOBİ'lere destek ve istikrar kalkanı kredisi çok doğru hareketlerdi. İsveç, Norveç ve Venezüella da bunu yapıyor. Yüzde 5'lerin altına inmemiş bir enflasyon işimizi zorlaştırır. Türkiye, artık enflasyon belasını bir an önce ortadan kaldırmalıdır. O zaman yapısal reformlarla ilgili beklentiler sağlam zemine oturacaktır' ifadelerini kullandı.
'DİJİTALLEŞME ARAÇTIR AMAÇ DEĞİL'
Koronavirüs sürecinde dijitalleşme farkındalığının arttığını söyleyen Prof. Dr. Ferman, 'Ama dijitalleşme araçtır; amaç değildir. Türkiye'deki firmalar yeni ekonomik düzende iş modellerini değiştirmezlerse dijitalleşme bir işe yaramaz. Daha yalın, fazlalıklardan kurtulmuş, makul kar marjlarıyla, beklentilerle çalışmaya devam edecek bir düzen lazım' dedi.
'STOKÇULUK KÖTÜDÜR, İSRAFA NEDEN OLUR'
Koronavirüs salgını başladığında panik havasıyla bol bol alışveriş yapıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Ferman, 'Kendimizi güvenceye almak için panik alışverişi yaptık. En çok alınan ürünler ülkelere göre değişti. Yeni dönemin kodları arasında 'makul' kavramı ön plana çıkacak. Daha azla yetinme, daha fazlasına sahip olmanın her zaman iyi olmadığını anlama gibi unsurlar ön planda olacak. İstifçilik ve stokçuluk kötüdür, çoğu israf edilir. 'Kıt kaynakların en iyi kullanımı' konusunda önemli bir imtihandan geçiyoruz' diye konuştu.