Ahmet Davutoğlu Pekin Kış Olimpiyatlarını Boykot Çağrısı'nda konuştu: Erdoğan 'one minute' demeyi çoktan unuttu!

PAYLAŞ
Haber Kasaba - Haber Kasaba

Gelecek Partisi, Genel Başkan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun katılımı ile 2022 Pekin Kış
Olimpiyatlarını Boykot Çağrısı başlıklı bir basın açıklaması düzenledi.
Gelecek Partisi Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanlığı tarafından Genel Merkez’de ‘4 Şubat
2022 Pekin Kış Olimpiyatlarını Boykot Çağrısı Basın Toplantısı’ etkinliği düzenlendi.
Toplantıya Genel Başkan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanı
Doç. Dr. Selçuk Özdağ, İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Serap Yazıcı, Dış İlişkiler Başkanı E.
Büyükelçi Ümit Yardım, Dünya Uygur Kurultayı Sekreteri Akademisyen Doç. Dr. Erkin Emet,
gazeteciler ve çok sayıda partili katılım sağladı.
Toplantıda, Çin’in başkenti Pekin’de gerçekleşecek Kış Olimpiyatları için Çin’in neden doğru
adres olmadığı ve boykot edilmesi gerekliliği anlatıldı. Doğu Türkistan’da yaşananlar insan
hakları, diplomasi ve sivil toplum boyutu ile ele alınarak ve 2022 Pekin Kış Olimpiyatlarının
‘neden’ boykot edilmesi gerekliliği tüm yönleri ile bir kez daha vurgulandı.
İlk konuşmayı yapmak üzere kürsüye gelen Genel Başkan Yardımcısı İnsan Hakları Başkanı
Prof. Dr. Serap Yazıcı, Çin’in uzun zamandır ciddi insan hakları ihlalleri ile gündeme geldiğini
hatırlatarak, Çin’in uluslararası topluluğa karşı üstlendiği sorumluluklara değindi. Yazıcı,
“Biliyorsunuz, Çin uzunca bir zamandan beri sistematik insan hakları ihlallerine konu olmakta.
Bu ihlallerin bir bölümü bütün Çin halkını ilgilendirdiği halde belki daha vahim boyutta cereyan
edenleri özerk Uygur Türk bölgesinde karşımıza çıkmakta ve dünya kamuoyu da belli ölçülerde
bu insan hakkı ihlallerini protesto ederek Çin’i uluslararası camiaya sorumlu olmaya, evvelce
uluslararası camiaya karşı üstlendiği taahhütlerini yerine getirmeye davet ediyoruz. Çin
ekonomik siyasi haklar sözleşmesini 1997’de imzaladı, 2001’de onayladı. Medeni ve siyasi
haklar sözleşmesini ise 1998’de imzaladı. Fakat henüz daha onaylamış değil, bu konuda bir
aksiyon göstermiş değil. Öte yandan Çin gene Birleşmiş Milletler bünyesinde akdedilen başka
pek çok anlaşmaya imza attı ve onayladı. Bunlardan özellikle ikisi üzerinde duracağım.
Bunlardan biri 1980 tarihli kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi idi. Çin bu
sözleşmeyi hem imzaladı hem onayladı. Diğeri ise 1886 tarihli her türlü işkence ve pek fena
muamelenin önlenmesi yönündeki Birleşmiş Milletler sözleşmesiydi ve bu sözleşmeyi de Çin
1986’da imzaladı, 1888’de onayladı. Böylece Çin aslında Birleşmiş Milletler bünyesinde
akdedilen bu anlaşmalara imza atmak ve bunları onaylamak suretiyle hem kendi ülke sınırları
içindeki tüm bireylere karşı hem de ihlallerini önleme ve insanca yaşama hakkını tanıma hakkı
yükümlülüğünü üstlendi hem de bunu uluslararası camiaya karşı üstlendiği bir sorumluluk haline
getirdi. Peki, bugün Çin bütün bu yükümlülüklerini yerine getiriyor mu? Maalesef bu soruya
olumlu bir cevap veremiyoruz. Uzunca bir süreden beri Çin, sistematik hak ihlallerini uygulayan
bir ülke konumunda. Nitekim böyle olduğu için 2008 yaz olimpiyatları vesilesiyle dünya
kamuoyunun protestolarına konu oldu. Bu vesileyle dünya kamuoyu Çin’deki olimpiyatlar
araçlığıyla oradaki hak ihlallerini yaz olimpiyatları vesilesiyle dünya kamuoyunun protestolarına
konu oldu. Bu vesileyle dünya kamuoyu Çin’deki olimpiyatlar aracılığıyla oradaki hak ihalelerini
uluslararası camiaya taşıyarak engellemeye teşebbüs etti ama ne yazık ki bir sonuç alınamadı.
Bugün hala aynı noktadayız. Daha vahim olanı ise özerk Uygur bölgesinde Müslüman ve Türk
olan kişilere karşı Çin’in kan donduracak ölçüde ağır insan hakları ihlallerinde bulunması. Bu
konuda düzenlenen raporları okuyan herkesin dayanamayacağı ölçüde kadınlara ve çocuklara

ağır pek fena muamelede bulunması. İşte bütün bu koşullar neticesinde biz Gelecek Partisi
olarak bütün düzenlediğimiz bu toplantıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletini Çin’de yapılacak olan
kış olimpiyatlarını protesto etmeye davet ediyoruz. Bu vesileyle bir hususa işaret edelim,
Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avustralya bu protestolarını beyan etmişlerdir.
Katılmayacaklardır olimpiyatlara. Olimpiyatlar doğası gereği olarak insancıl ve barışçıl faaliyet
ortamlarıdır. Çin böyle bir faaliyeti sürdürmeyi hak emiyor. Umarız Türkiye Cumhuriyeti devleti
yetkilileri bu konuda duyarlılık gösterirler ve bu protesto çağrımıza katılırlar.” dedi.

Daha sonra kürsüye çıkan Genel Başkan Yardımcısı Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanı
Doç. Dr. Selçuk Özdağ, koalisyon iktidarına seslenerek, “Koalisyon iktidarı birisi milliyetçiyim
diyordu, soydaşlardan bahsediyordu, Türk Dünyasından bahsediyordu ama Doğu Türkistan’a
gelince hiç görmediler, duymadılar ve seslerini kesip Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerini ön plana
aldılar. Koalisyon iktidarının bir diğer ortağı ümmetçiyim diyordu. O da ümmeti duymak istemedi,
Çin’de yaşayan, Doğu Türkistan’da yaşayan 30 milyon insanı ümmetten kabul etmedi. Ama
Gelecek Partisi bir farkındalık yaratmak için yola çıkmış; nerede bir mazlum varsa nerede İnsan
Hakları İhlalleri varsa orada olmasına şiar edinmiştir” dedi.
16 PARTİDEN SES VAR DİĞERLERİNDEN YOK!
Özdağ, Gelecek Partisi olarak bir yıl içinde Doğu Türkistan’a dair 15 farklı başlıkta aldıkları
aksiyonlara değinerek, parti olarak neler yaptıklarını anlattı. Son olarak 21 siyasi partinin genel
merkezine imzalamaları üzere bir boykot çağrısı metni gönderdiklerini, bununla da kalmayıp
Ankara’daki 132 ülkenin büyükelçiliklerine boykotu açıklayan ve destek çağrısı yapan mektuplar
gönderdiklerini dile getirdi. Özdağ, 21 partiye gönderilen boykot çağrısı mektubuna 16 partinin
olumlu yanıt verdiğini ancak Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi’nin
telefonlara bile cevap vermeyerek yanıt verdiklerini, Doğu Türkistan meselesinin bir turnusol
kağıdı olduğunu kaydetti.
Özdağ’ın konuşmasının tamamı şöyle: “Bugün 4 Şubat 2022 Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti
Pekin’de yapılacak olan kış olimpiyatlarını boykot temalı bir basın toplantısı yapalım istedik.
Doğru Türkistan’daki zulümlerle ilgili haberimiz olduktan sonra ilk önce Genel Başkanımız Prof.
Dr. Sayın Ahmet Davutoğlu Beyefendi Ardahan il kongremizde Türkiye kamuoyunu bilgilendirdi.
Doğru Türkistan’da, işkenceler, zulümler, insan hakları ihlalleri, aynı zamanda inanç hürriyetinin,
fikir hürriyetinin ve teşebbüs hürriyetinin yok edilmiş olması oradaki konunun Türkiye kamuoyu
tarafından ve dolayısıyla dünya kamuoyu tarafından bilinmesi gerekiyordu. Genel Başkanımız
ilk defa Gelecek Partisinin Ardahan il kongresinde bu konuya temas etti. Kamuoyu bir anda
Doğu Türkistan’da neler oluyor diyerek soru sormaya başladı. Gelecek Partisi olarak bizler de
Doğu Türkistan’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti devletine şu veya bu şekilde gelmiş, göç etmiş,
vatandaş olmuş, arkadaşlarla, soydaşlarla, kültürdaşlarla, tarihdaşlarla bir araya geldik. Dünya
Uygur Kongresi Türkiye sözcüsü başta olmak üzere Doç. Dr. Erkin Emet Hoca ve arkadaşları ile
Doğu Türkistan’da neler olup bittiğini öğrenmek istedik. Çin, Doğu Türkistan’da anayasasına
uygun hareket etmiyordu. Doğu Türkistan özerk bir bölgeydi. Burada Kırgızlar, Kazaklar, aynı
zamanda Uygurlar, Budistler ve Müslümanlar yaşıyorlardı ve bununla ilgili olarak Çin’i
anayasasına uygun olarak hareket etmeye davet ettik.
İkinci olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten hükümete çağrıda bulunduk, Gelecek Partisi
olarak. Bizler, ‘Çin’le ilişkilerinizde insan hakları konusuna temas ediniz, özellikle insan hakları
sizin kırmızı çizginiz olsun’ diyerek hükümete seslendik ama hükümet nedense bu konuda
sağırdı, laldı, dilsizdi ve de kulaklarını kapatmıştı ve konuşmuyordu kendisi. Sanki vicdanları

körelmişti. Birisi Türkiye’yi yöneten Cumhur Partisi pardon, koalisyon iktidarı, -ben dün akşam
Cumhur Partisi demiştim- koalisyon iktidarı, birisi milliyetçiyim diyordu, soydaşlardan
bahsediyordu, Turan’dan bahsediyordu, Türk dünyasından bahsediyordu ama Doğu Türkistan’a
gelince hiç görmediler, duymadılar ve seslerini kestiler hatta Çin Halk Cumhuriyetiyle ilişkilerini
ön plana aldılar. Bir diğer koalisyon iktidarı ortağı, ümmetten bahsediyordu, 2 milyon
kilometrekare topraklarda yaşayan 30 milyon Doğu Türkistanlı vardı, yaklaşık 2 milyon kişi
dünyanın her tarafındaydı Amerika Birleşik Devletleri’nde, Avrupa’da, Bahreyn’de, Arap
ülkelerinde Türkiye’de, buralarda sürgün hayatı yaşıyorlardı. Vatanlarından uzak, kendi
topraklarından, kendi kardeşlerinden, annelerinden babalarından uzakta yaşıyorlardı, o da
ümmeti duymak istemedi ve Çin’de yaşayan Doğu Türkistan’da yaşayan 30 milyon ümmeti
kabul etmemişti. Ama Gelecek Partisi her zaman için farkındalık yaratmak için yola çıkmıştı.
Nerede bir mazlum varsa, nerede bir insan hakları ihlalleri varsa orada olmayı kendisine şiar
edinmişti, düstur edinmiştik. Biz orada olmayı kendimize rehber edindik, şiar edindik, düstur
edindik.
Doğru Türkistan’la ilgili genel merkezimizde ilk olarak panel düzenledik, daha sonra ‘Doğu
Türkistan’da Kadın Olmak’ adlı bir çalıştay düzenledik. İstanbul’da başkonsoloslukta, Çin
başkonsolosluğunun önünde toplanan Doğu Türkistanlılar, Uygurlular, Kazaklar, Kırgızlar
seslerini yükseltiyorlardı, şöyle diyorlardı, ‘annemizden, babamızdan, kardeşlerimizden,
çocuklarımızdan haber alamıyoruz, abilerimizden haber alamıyoruz, 21. Yüzyılda, teknolojinin
zirveye çıktığı bir çağda haber alamıyoruz! Neredeler, yaşıyorlar mı, kamplardalar mı veya
öldüler mi, cezaevindeler mi?’ Bizler de onlarla birlikte Çin Halk Cumhuriyetine konsolosluğun
önünden seslendik. Bu insanlar niye soydaşlarıyla anneleriyle akrabalarıyla görüşemiyorlar diye.
Ardından Çin Dışişleri Bakanı Türkiye’ye geldiğinde, Çin Büyükelçisinin önünde yine Gelecek
Partisi vardı. Orada Türkiye Cumhuriyeti hükümetine seslendik, ‘niye bu insanla Çin Dışişleri
Bakanıyla Doğu Türkistan’da yapılan insan hakları ihlallerini konuşmuyorsunuz, her şey para mı’
dedik oradan. Aynı zamanda Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin, Uygurların, Kırgızların ve
Kazakların bu derneklerin, vakıfların yapmış olduğu her etkinliğe Gelecek Partisi olarak katıldık.
Kayseri’de biz vardık, Konya’da biz vardık, İzmir’de biz vardık, İstanbul’da biz vardık, Ankara’da
biz vardık. Onları hiç yalnız bırakmadık. Onlar haklı bir davanın ses, tercümanlığını yapıyorlardı.
Doğu Türkistan’da yapılan zulümleri duyarlı bir şekilde kamuoyuna mal etmeye çalıştık.
Ardından suçluların iadesi anlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiğinde kamuoyu
oluşturmak adına yine Gelecek Partisi vardı biz vardık. Doğu Türkistanlılarla beraber, sivil
toplum kuruluşlarıyla bazı basın yayın organlarıyla özgür ve vicdanlı basın yayın organlarıyla
birlikte dedik ki bu suçluların iadesi anlaşmasını dışişleri komisyonundan aşağı genel kurula
indiremezsiniz. Kamuoyu baskısından, bir yandan milliyetçiyim diyen tabanın baskısından, bir
diğer yandan ümmete karşı duyarlıyım diyen tabanın baskıdan dolayı o anlaşma, o metin orada
duruyor. İnmeyecek inşallah.
Biz Çin’le ilişkilerin iyi olmasını istiyoruz ama Çin’e diyoruz ki; anayasanıza uygun hareket edin,
Çin’e diyoruz ki kapılarınızı açın, dünyadaki tüm aktivistler gelsinler Doğu Türkistan’ı gezsinler,
dünyadaki tüm siyasi partiler gelsinler, dünyadaki tüm gazeteciler gelsinler ve desinler ki Doğu
Türkistan’la ilgili iddiada bulunan Uygurların, Kırgızların ve Kazakların iddialarını çürüttük! Çin

Halk Cumhuriyetinin yetkilileri, eğer iddiaları çürütemezseniz lütfen o hak ihlallerini terk edin ve
Doğu Türkistan’daki insanlar özgürce dinlerini, inançlarını yaşasınlar, kültürlerini yaşasınlar ve
desinler ki biz insanca yaşamak istiyoruz. Biz Gelecek Partisi olarak Çin’de yaşayan hangi
etnisiteye mensup olursa olsun bir Çinli, hangi haklara sahipse orada yaşayan herkes aynı
haklara sahip olsun, eşit vatandaş olsunlar istiyoruz.
Son olarak sözlerimi şöyle tamamlamak isterim: İki olimpiyat var, yaz olimpiyatları ve kış
olimpiyatları olmak üzere. Yaz olimpiyatları yapıldı. Şimdi kış olimpiyatları yapılıyor. Olimpiyatlar
4 yıl önce belirleniyor. 4 yıl önce Çin’de bu kadar insan hakları ihlalleri yoktu. Şimdi burada bir
Pekin’de kış olimpiyatları yapılacak. Daha önce 1980’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
Afganistan’ı işgal etti diyerek batı dünyası Rusya’yla beraber olmayan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliğiyle, o günkü adıyla oradaki Moskova olimpiyatlarını boykot etmiştir, bütün
dünya boykot etmiştir. Sembolik boykottur bu. Şimdi Amerika Birleşik Devletleri başta olmak
üzere, Avusturalya, Kanada diplomatik boykot ilanı yapıyorlar ama soydaşlarım dediği Milliyetçi
Hareket Partisi, dindaşlarımız dediği, tarihdaşlarımız, kültürdaşlarımız dediği Adalet ve
Kalkınma Partisinden ses yok, Türkiye’yi yönetenden ses yok. Haydi siz de diplomatik boykot
yapın. Yetmez. Sembolik sporcular gönderin oraya ve deyin ki burada insan hakları ihlalleri
oluyor, biz de bu konuda duyarlıyız hem de Amerika’dan daha fazla duyarlıyız, Kanada’dan
daha çok duyarlıyız, İngiltere’den daha çok duyarlıyız, Avusturalya’dan daha çok duyarlıyız
deyin. Ben buradan bütün kamuoyuna sesleniyorum. Özellikle bu Cumhur Partisine, bu
koalisyon iktidarına oy veren seçmenlere sesleniyorum, haydi bir turnusol kağıdıyla karşı
karşıyasınız, gelin yöneticilerinizi görün, bir imtihan edin bakalım. Onlar Çin devletiyle
anlaşmalar mı yapacaklar para için, oradaki insan hakları ihlallerini mi unutacaklar, boykot kararı
alamayacaklar mı? Siz bunları bir imtihandan geçirin ve deyin ki sınıfta kaldın diye seslenin.
Biz Gelecek Partisi olarak bir bildiri kaleme almıştık, Genel Başkanımız biliyor. Bu bildiriyi 21
partiye gönderdik, bu diplomatik boykot kararını imzalar mısınız diyerek. Sayın Genel
Başkanımız açıklayacaklardır, burada 5-6 parti haricinde bütün partiler olumlu karar verdiler.
Onlara teşekkür ediyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisine metnimizi gönderdik, telefonlarımıza
çıkmadılar. Milliyetçi Hareket Partisine metnimizi gönderdik, telefonlarımıza çıkmadılar. Bu
esnada, bu arada birkaç parti daha katılmadılar Halkların Demokratik Partisi de buraya imza
atmayacağız ama katılıyoruz, kendi partimiz olarak ayrıca bir açıklama yapacağız, buradaki
duyarlılığa biz de ses vereceğiz dediler, kendilerine teşekkür ediyorum. Diğer imza atmayan
partilerin adları belli. Onları da söylememe gerek yok ama 2 parti özellikle hem imza atmadı
Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye’yi yöneten hem de Milliyetçi Hareket Partisi, bir de esef
ederek söylüyorum Büyük Birlik Partisi imza atmadı, bunu da esef ederek söylemek istedim.
Diğer tüm partiler metni imzaladılar. Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere hepsine
teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Aynı zamanda Dış İşleri Başkanımız Ümit Yardım Bey ve Serap Hocamızın da vermiş olduğu
metin ve Sayın Genel Başkanımızın da gördüğü metinler Türkiye’deki 132 büyükelçiliğe İngilizce
metin haline getirilerek, gönderdik, Gelecek Partisi olarak diplomatik boykot ilan etmek istiyoruz
dedik. Çoğu büyükelçilik bize metin yazarak cevap göndererek evet, bizler de bu diplomatik
boykota katılıyoruz dedikleri için onlara da şükranlarımı arz ediyor, saygılar sunuyorum efendim.

Gelecek Partisi olarak Genel Başkanımız, İnsan Hakları Komisyonu başkanımız Serap Yazıcı
Hanımefendi, Dış İşleri Komisyon Başkanımız Ümit Yardım Bey ve tüm arkadaşlarımızla
beraber son kez 4 Şubat’a çok az bir süre kalmışken burada bir yandan Uygur diliyle, Arap
alfabesiyle,e bir yandan Türkçeyle bir diğer yandan İngilizceyle bir diğer yandan da Çinceyle,
Çinceyi de aşağıya koyduk ki insan hakları konusunda aşağıda olduğunu görsünler.

Özdağ’ın ardından kürsüye gelen Genel Başkan Yardımcısı, Dış İlişkiler Başkanı E. Büyükelçi
Ümit Yardım ise Çin’in mankurtlaştırma politikası uygulamalarına dikkat çekerek, Uygur
halklarının bölgede sergiledikleri direnişe destek verdiklerini belirtti. Yardım konuşmasının
devamında, raporlara geçen Çin’in insan hakları ihlallerinden başlıklar okudu.
Yardım konuşmasında şunları kaydetti: “Bugün dünyada en vahim ve şiddetli insan hakları
ihlallerinin uygulandığı bölgelerin başında Doğu Türkistan geliyor. Müslüman Türk halkların,
Uygurların, Kırgızların ve Kazakların yaşadığı Doğru Türkistan. Çeşitli yolcuların kültürü
devriminden bile daha vahim olarak nitelediği bu bölgede yaşanan ihlaller hepimizin bildiği gibi
Doğu Türkistan’da kardeş halkların inançlarını aile yapılarını ve kimliklerini velhasıl bütün
değerlerini hedef alıyor. Uygur aydınları hapislere atılıyor, çoğunun akıbeti ise yıllardır
bilinmiyor. Aydınları insanlık dışı yöntemlerle tasfiye ederek adeta Cengiz Aytmatov’u
nitelendirmesiyle bir mankurtlaşma politikası uyguluyor, milletin en önemli zenginliği olan beyin
gücünü de yok ediyorlar. Bizler de Uygur halklarının ve diğerlerini bölgede sergilediği direnişe
destek veriyor ve muhtemelen dünyada tek parti olarak bu Doğu Türkistan konusuna parti
programında yer veren bir parti olarak da bundan sonra bu süreçleri sürdüreceğiz diyoruz.
Bu dönemde Çin’e karşı yükselen tepkilerin odağını 4 Şubat’ta başlayacak olan kış olimpiyatları
ve paralimpik olimpiyatlar teşkil ediyor. Bazı ülkeler bu olimpiyatları boykot ettiklerini ilan ettiler
ve Pekin’de olmayacaklarını da söylediler. Çünkü gerçekten olimpiyatlar ve bu oyunlar her
şeyden önce dostluk ve evrensel dayanışma oyunlarıdır ve her şeyden önce de ev sahibi ülkeler
bu sahibi ülkeler bu ruhu taşımalı ve paylaşmalıdır. Aslında bakarsanız Türkiye’nin diğer
ülkelerin ne yaptığına bakmaksızın tek başına kalsa bile böyle bir boykot kararını alması
vicdanen doğru değil midir? Çünkü oradaki muhatap olanlar kardeşlerimizdir. Başka bir ülkelere
de insan hakları ihlallerinde tabi sahip çıkarız ama Türkiye’nin Doğu Türkistan’daki Müslüman
Türk halkların uğradığı bu mezalim karşısında sesini yükseltmesi tek başına kalsa bile doğru
olmayacak mıdır ve şunu a hepimizin aklında tutması lazım. Doğu Türkistan halkı gayet
ummayız, arzu etmeyiz ama Pekin’e Türk heyetleri gider de şayet ummayız ve bunu da
kesinlikle reddederiz ama Türk heyetlerinin o çok sevdikleri protokol masaları etrafında,
tribünlerinde Çinli yetkililerle tokalaştıklarını gördüklerinde ne hissedeceklerdir? Çükü bu
yayınlar canlı olarak bütün Çin’de yapılacak ve Doğu Türkistan’da bu zulümlere maruz kalan
halk kardeşlerimiz o Türk heyetlerinin o Çinli mezalimi uygulayan yetkililerle yan yana olup poz
vermeleri konusunda ne hissedeceklerdir, öncelikle bunu herkesin düşünmesi lazım ama artık
kaçış yok. Mazlumların, güya mazlumların sesi olduğu söyleyen iktidarımız bu konuda tarihi bir
karar verecek, öyle veya böyle tarihe de geçecektir. Halkımız zaten bu olimpiyatlara katılımı

bütün kalbiyle reddetmiştir. Resmen de bu olimpiyatların sonucu, resmi olarak da bu
olimpiyatları sonucuna, etkilerine veya uyduruk birtakım faktörlere bakarak da kaçınmak doğru
değildir. Zira esas la ilkelerdir. Bu tehditlere bakmaksızın çünkü Çin açıkça tehdit ediyor,
topyekûn boykot edilemiyorsa bile ki esas olan odur, hiç olmazsa diplomatik boykot uygulayın,
hiç olmazsa resmi heyet göndermeyin birçok dünya ülkesinin yaptığı gibi ve Çinlilerle o Türk
yöneticilerinin bir araya gelmesinin ve dünyada poz verilmesinin önüne geçin. Son cümlem bu
olsun, aslında bakarsanız Çin’in Amerika’dan Birleşmiş Milletlerden filan korktuğu yok
arkadaşlar. Çin uyguladığı bu adımlarda tepkisini takip ettiği birkaç ülke varsa başında Türkiye
geliyor. Çünkü Türkiye’nin vereceği tepkilerin Çin’de bir karşılığı var. Amerika’nın yaptırımı falan
bular gelip geçici şeyler. Dolayısıyla Çin eğer Türkiye güçlü bir tepki veriyorsa kendini derleyip
toparlayabiliyor ki geçmişte sayın genel başkanımızın bakanlığı, bakanlığı döneminde o bölgeye
ziyarete çıkmıştır bu ama Türkiye sessizliğe dönüştüğü takdirde de adeta cesaret buluyor ve
devam ettiriyor. Bir söylediğim gibi parti programında bu konuya tek yer veren, muhtemelen
dünyada tek yer veren parti olarak bu çalışma konusunda, Doğu Türkistan konusunda
çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Teşekkür ederim.”

Son olarak kürsüye çıkan Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ise, “Çin’de
yaşanan insan hakları ihlalleri hepimizin yüreğini dağlarken yüzümüze tebessüm gelebilmesi
mümkün değil. Her şeyden önce şunu ifade etmek isterim, biz Gelecek Partisi olarak dünyanın
neresinde olursa olsun insan hakları ihlallerine duyarlı bir partiyiz. İnsan hakları genel başkan
yardımcılığımız var. İnsan hakları konusu, söz konusu olduğunda etnik, dini, mezhebi hiçbir
ayrım gözetmeksizin her bir insanı eşrefi mahlûkat, yaratılmışın en şereflisi olarak görür ve ona
yapılan ihlali insanlığın tümüne karşı yapılmış ihlal olarak değerlendiririz. Herkes bilmelidir ki
insan hakları konusu 22. yüzyılda, 21. yüzyılda, 22. yüzyıla doğru artık yol aldığımız bu süreç
içinde binlerce yılın biriktirdiği birikim tecrübeye evrensel bir değer niteliği kazanmıştır. İnsan
hakları meselesi toprak bütünlüğü ve ülkenin birliğiyle de çelişkili bir konu değildir. Aksine kendi
insanına saygı gösteren ülkeler, kendi vatandaşlarına insan hakları bağlamından ve
perspektifinden bakan ülkeler kendi egemenliklerini daha da güçlü şekilde tahkim ederler.
Bugün biz Gelecek Partisi olarak Çin’deki uygulamalara karşı çıkarken bunu Çin’e karşı bir tavır,
bir tutum olarak ortaya koymuyoruz. Bunu insan haklarımıza saygın bir gereği olarak ortaya
koyuyoruz. Çin anayasasındaki adıyla Sincan Uygur özerk bölgesinde yaşananlar tarihe kayıt
olarak düşmüştür. Öyle ki Birleşmiş Milletler gidecek kadar net açık tanımlamalar ortaya
konmuş, aralarında Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda, Litvanya gibi ülkelerin de olduğu
birçok ülke Kanada, bunu soykırım olarak niteleye parlamento kararları almış, birçok
uluslararası kuruluş Çin’i uyarmış, çok sayıda ülkede ortak mektuplarla Birleşmiş Milletlerden
insan hakları konseyinden yazılan mektuplarla Çin’e karşı tavrını açık bir şekilde ortaya
koymuştur. Ortada açık insan hakları ihlalleri var. İnsan onuruna aykırı şekilde evlere
yerleştirilen Çinli memurlardan, toplama kamplarında milli, kültürel, dini değerleri unutturacak
şekilde doktrinasyon çalışmalarından her bir Uygur vatandaşı için karşı karşıya kaldığı muamele
ve Uygur bölgesindeki nüfus değişimlerine kadar hangi kriteri alırsanız alı biraz önce değerli
hocamızın vurguladığı Serap Yazıcı Hocamızın, insan hakları beyannamesindeki hemen hemen
her unsurun açık şekilde ihlaline giden birçok uygulama var ve insanlar buna tepki veriyor, haklı

tepkiler veriyor, haklı tepkiler veriyor. Biz bu tepkileri doğru görüyoruz. Bu tepkilere katılıyor
olmak Çin’in toprak bütünlüğüne ya da Çin’e karşı bir tavır almak değildir, bu tepkilere katılıyor
olmak insan olmanın bir gereğidir.
Türkiye ile Çin arasındaki ilişkilerin geliştirilmesini savunurken diğer taraftan Çin bünyesinde
yaşayan ve kültürel olarak yönleri, ufukları Türkiye’ye dönük bütün kardeşlerimizin haklarını,
hukuklarını korumak bizim için asli bir görevdir. Bu da bizim üçüncü ilkemizdir. İnsan haklarına
saygı, Çin ile en iyi ilişkileri geliştirmek ama dünyanın neresinde olursa olsun bizimle kültürel
bağı olan Türkiye’de haklarını, hukuklarını koruyacakları ümidini taşıyan hangi milletten hangi
kıtada hangi ülkede olursa olsun herkese sahip çıkmak Türkiye’nin zorunluluğudur.
Bu sebeple Gelecek Partisi olarak bu olayın gelişmesinden hemen sonra, ortaya çıkmasından
hemen sonra, partimiz kurulur kurulmaz bu konuda açık ve net bir tavır sergiledik. Ardahan’da,
Ardahan’da Haziran 2022’de yaptığım kongrede Ardahan kongresinde ki partimizin ikinci
kongresiydi. Yaptığım açıklamayla Ardahan’dan seslenmiştim Ankara’ya. Boraltan Köprüsünde
yaşlananları unutmayın ve asla kardeşlerimizi terk etmeyin diye. Malum Boraltan Köprüsünde o
zaman Sovyetlerden kaçan Azerilerin, Sovyetlere iadesi üzerine yaşanan büyük trajedi hala
bizim utançla hatırladığımız bir trajedi idi. Sonra hepsi Boraltan Köprüsünün geri dönüşünde
katledilmişlerdi. Yine seslenmiştim, Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde Fransa Cezayir’in
yaptığı zulümlere nerdeyse destek olacak Birleşmiş Milletler oyu kullanılmasına karşı
çıktığımızdaydı, Birleşmiş Milletler bu oy kullanılmasının sonra ulaştığı tramvayı da
hatırlatmıştım. Değerli kardeşleri, biz insanız ve insan hakları ihlalinin her türlüsüne karşı
çıkıyoruz. Türkiye’de de karşı çıkarız, Çin’de de karşı çıkarız, batıda da karşı çıkarız doğuda da
karşı çıkarız. Amerika Birleşik Devletlerinde bir zencinin polis tarafından zulme uğramasına da
karşı çıkarız, Avrupa’da etnik ırkçılığa ve ayrımcılığa dayalı olarak yürüyen İslamafobik
çalışmalara, tavırlara da karşı çıkarız, Çin’e de karşı çıkarız, Afrika’da yaşansa da karşı çıkarız,
Müslüman ülkede de karşı çıkarız, Budist ülkede de karşı çıkarız. Hristiyan ülkede de olsa karşı
çıkarız.
Hatırlayacaksınız Haziran ayında burada imza kampanyamız dolayısıyla yaptığım konuşmada
spesifik adımın atılmasını söylemiştim. Bir, Çin ile iyi ilişkiler de gözetilerek derhal ikili
temaslarda Uygur meselesini bu temasların bir parçası halinde dostane bir şekilde Çin’le
konuşun ve bu meselenin Uygurların Türkiye’yle Çin arasında bir problem değil, bir kültürel
köprü olabileceğini ama bu kültürel köprünün de ancak ve ancak Türkçenin yazıldığı Kaşgar’da
Türk dilinin Yusuf Has Hacib’in diyarında İslam kültürünün yaşatılmasıyla mümkün olacağını
açık bir şekilde kendilerine ifade ediniz, demiştik. Yapmadılar. Yapmadılar. Utangaç birkaç ifade
dışında en ufak bir kınamayı bile gösterecek cesareti ortaya koyamadılar. Çünkü batırdıkları
birkaç ekonominin Çin’den gelecek birkaç milyar Dolarlık swapa ihtiyaçları vardı, borcu olan bir
müddet sonra köleleştirilir. Yine dedik ki ikinci olarak, derhal bir heyet gönderin ve Çin de Türk
heyetini kabul edeceğini ifade etmişti ama Ankara’da sözde milliyetçilerin, sözde mazlumların
sözcüsü olan Sayın Erdoğan’ın, Sayın Bahçeli’nin bunu göndermeye cesaretleri yoktu. Gitti mi
Türkiye’den bir heyet? Hadi devlet heyeti gidemedi, insan hakları heyeti, bir sivil heyet
gönderebildiniz mi? Niye gönderemediniz? Yapamadılar, yapmadılar. Çünkü onların meselesi
Türkiye’nin içinde milliyetçilik yapıp, Türkiye’de etnik mezhebi temelli ayrımcılıkları kışkırtıp

milliyetçilik yapmak ama dışarda Türk milletinin diline, dinine, örfüne sahip çıkanların gördüğü
zulme sessiz kalmak, bunlar Türkiye içinde efe, dışarda ise ki Trump’ın mektubuna sessiz kalan,
Putin’in kapsının önünde kronometreler tutularak bekletilen, Çin’in Uygur zulmüne karşı sessiz
kalan dili alınmış, dili lal kesilmiş edilgen bir tutum sergileyenler, içerde efelik taslayanlar dışarda
sus pus oluyorlarsa içerde efeliklerinin, göstermeye çalıştıkları efeliklerinin hakkını, bedelini
sormak bizim üzerimize vecibedir. Kimse Ankara’dan milliyetçilik yapıp, bu milliyetçiliği
Moskova’da, Washington’da, Pekin’de unutmayacak. Sırası geldiğinde Türkiye, Türkiye’deki
herkese ayar vermeye çalışan milliyetçilik, milliyetçiometre, milliyetpometre gibi kriter koyan
Sayın Bahçeli nerede? Bizi kriterimiz belli, Uygur’a sahip çıkıyor musunuz, çıkmıyor musunuz?
Kriter bu. Türkiye’ye sahip çıkıyor musunuz, çıkmıyor musunuz? İnsana sahip çıkıyor musunuz,
çıkmıyor musunuz? Nerede dünya lideri Sayın Erdoğan? Nerede? Nerede? Hani mazlumların
sözcüsüydünüz? Neden sesiniz çıkmadı? Neden yürekleriniz kapandı? Neden diliniz sustu,
kulaklarınız sağır oldu, gözleriniz kör oldu da göremiyorsunuz, neden? Çünkü omurganızı
yitirdiniz.
İşte herhangi bir heyet gönderin dedik, bakın, Aralık ayından beri ne kadar zaman geçti gitmedi
heyet. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün siyasi partiler ortak bir bildiri yayınlasın dedik.
Hayır. Bugün Pekin olimpiyatlarını boykot çağrımıza 22 partiden 16’sı olumlu cevap verdi
hepsine teşekkür ediyorum. İşte Türkiye’yle Ankara arasında siyasi parti olmak bunun gereğini
yapmakla belli olur. Siyasi parti olmak buna sahip çıkmakla belli olur ama AK Partiden ses yok,
Milliyetçi Hareket Partisinden ses yok. Onlar istedikleri konuda herkese hükmederler ama adım
atmaları gerektiğinde de susarlar, kenara çekilirler.
Tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bütün partilere çağrıda bulunuyorum. Doğu
Türkistan’daki insan hakları ihlalleri konusunda ortak bir bildiri, ortak bir ses verin.
Türkiye Cumhuriyeti devleti onurlu, bağımsız ve kökenleri Asya’nın derinliklerine giden bir
kültürle doğmuş bir devlettir. Ben Çinli dostlarımıza her zaman şunu dedim, siz Asya’nın
doğusunda biz Asya’nın batısında Asya’nın kaderini gerektiğinde birlikte şekillendirme iradesi
göstermeliyiz. Şimdi de aynı kanaatteyim. Ama Asya’nın doğusundaki Çin bütün Asya’yı kat
ederek, Anadolu’da bir devlet olmuş Türkiye Cumhuriyeti devletinin halkının duyarlılıklarına da
saygı göstermeli ve bu devletin, milletin dilinin yazıldığı Kaşgar’da Türkçenin konuşulmasını
yasaklamamalı, selam alıp vermeyi yasaklamamalı. Ha yasaklamıyoruz diyorlarsa açsınlar
kapılarını, Çin’den tek talebimiz odur. Açın kapılarınızı gitsinler heyetler görsünler ne olup
bittiğini ve eğer insan hakları ihlalleri yoksa Çin’e bu konuda gerekli olumlu sözleri de sarf
edelim. Beşincisi demiştim ki her konuda İslam İşbirliği Teşkilatına müracaat da
bulunuyorsunuz. İslam İşbirliği Teşkilatının şuana kadar Çin’deki Müslümanlara dönük insan
hakları ihlali konusunda tek bir kararı yok arkadaşlar. Biz Myanmar’da Arakanlı Müslümanlarla
ilgili İslam İşbirliği Teşkilatında özel komisyon kurup, özel komite oluşturup Myanmar’a gitmiştik.
Dünyanın her yerinde insan hakları ihlalleriyle ilgili İslam’a dönük Müslümanlara dönük insan
hakları ihlalleriyle ilgili İslam İşbirliği Teşkilatının kararları var. Ama Türkiye böyle bir şeye
öncülük etmedi. Türkiye öncülük etmezse hangi İslam ülkesi öncülük eder? Düşünün ki Filistin
konusunda Arap ülkelerinden hiçbirisi öncülük etmiyor, tabi ki Türkiye gereğini yapar ama
diğerleri demez mi Arap ülkelerine ya siz sahip çıkmıyorsunuz, niye bunu sahipsiz

bırakıyorsunuz demezler mi?
Onlar için Türk ve İslam kelimeleri artık sadece siyaseten kullanışlı araçlardan ibaret maalesef.
Bizim yüreğimizi yakan, gece bizi uykusuz bırakan gelişmelere onlar için sadece birer araç.
Yazıklar olsun. Yüreği yanmayanların dili söz kelam edemez. Bizim yüreğimiz yanıyor. Onun
için durmadık, 8 Mart kadınlar gününde Doğu Türkistan’da Kadın Olmak diye başlı başına Doğu
Türkistanlı bölgede acı çekmiş kadınlarımızı dinledik. Daha sonra teşkilatlarımızda on binlerce
imza toplandı. O imzalarla ilgili toplantı yaptık. Arkadaşlarımız Uygur konusunun gündeme
geldiği her yere katıldılar, hiçbir yeri boş bırakmadık. Dünya Uygur Kongresine Prag’da katılan
tek parti bizdik. Peki, Prag’da oturan Türkiye Cumhuriyeti büyükelçisi ne yaptı? Ne yaptı? Hayır,
desteklemiyor olabilirsiniz ama Türkiye Cumhuriyeti büyükelçileri bulundukları yerde yapılan
toplantıları takip etmekle yükümlüler. Eski bir bakan, konforlu bir büyükelçilik yapıyor Prag’da.
Rahat ve lüks içinde yaşıyor. Prag’da oturup, yanı başındaki Uygur kongresine acaba burada ne
oluyor diye bir memur dahi göndermeye cesaret edemeyenler Türkiye Cumhuriyeti devletini
temsil edebilirler mi? Ne oluyor burada, meraktan sorar. Kim vardı Prag’da? Sadece Gelecek
Partisini temsilen Sivil Toplum Halkla İlişkiler Başkanımız Sayın Selçuk Özdağ ve bütün
diplomatik görevleri sırasında bu meseleleri ve Asya’daki gelişmeleri derinden takip etmiş,
Moskova’da Tahran’da Viyana’da büyükelçilik yapmış, Dış Politikada Sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı Ümit, Bey, biz vardık.
Buradan insanlık idealinin bir başka yansıması olan olimpiyatla ilgili de şunu zikretmek isterim.
Olimpiyat ateşi de barış ateşidir ama şimdi eğer bir devlet kendi vatandaşları olan bir gurup
insana, kendi anayasasının gereği ve imza attığı insan hakları evrensel beyannamesi de dahil
insan hakları dokümanlarının, belgelerinin hepsine aykırı şekilde, onların kültürlerini yaşamasını,
onların dillerini, dinlerini, örflerini özgürce hayat geçirilmesini engelliyor, onları toplama
kamplarına getirip, toplayıp bir doktrinizasyondan geçiriyorsa, aile mahremiyetine saygı
göstermiyorsa, fiili etnik soykırıma varacak ölçüde onların kültürel demografik bir şekilde
tavsiyesini öngörüyorsa işte orada o ülkeye bir dakika demek lazım.
İşte şimdi tam da olimpiyatların bu ruhundan hareketle Çin’e, Sayın Erdoğan’ın anladığı dille
söylüyorum, bir one minute deme vaktidir. Bir dakika dur, deme vaktidir. Ama Sayın Erdoğan
one minute demeyi çoktan unuttu, çoktan unuttu. Trump’ın mektubunu aldığında one minute
diyemedi. Çünkü ellerinde kongrede mal varlıklarını açıklarım gibi birtakım tehditlere maruz
kaldı. Putin’in kapısında beklediğinde one minute diyemedi, 36 şehidimizin kanı gitmekteyken
rejim güçlerini destekleyen Rusya’nın yanına gittiğinde de diyemedi, Çin’e de diyemiyor. One
minute diyebilmek için sırtınızda bir bagaj, arkanızda çekineceğiniz birtakım hususlar olmaz.
Millete dayadığınız zaman sırtınızı one minute diyebilirsiniz. İşte bugün de Çin’e Pekin
olimpiyatları üzerinden bir one minute deme vakti, bir, bir sınama dönemindeyiz.
Buradan son olarak şu hususu ifade etmek isterim. Çin hükümeti, yönetimine bir kez daha
çağrıda bulunuyoruz, olimpiyatları vesile kılın ve deyin ki ben olimpiyatlara ev sahipliği
yapıyorum. Bütün gelen resmi heyetler hakkında çok spekülasyon yapılan Urumçi’ye, Kaşgar’a,
Aksu’ya, Turfan’a gidebilirler deyin, bakın o zaman tablo değişir. O zaman inandırıcı olmaya
başlıyorsunuz.

Açın kapılarınızı gelelim, ziyaret edelim. Hemen hazırız biz Gelecek Partisi heyeti göndermeye
ve geldiğimizde de objektif olarak her şeyi paylaşacağımızdan emin olun. Türkiye Çin ilişkilerin
gelişecekse karşılıklı saygı üzerine gelişir, tek taraflı bağımlılıkla Türkiye Çin ilişkisi değişmez.
Ankara’daki milliyetçilik taslayan koalisyon ortaklarına güzel söyledi Selçuk Bey Cumhur
Partisine, artık AK Parti yok MHP de yok Cumhur Partisi var, bir parti oldular. Birisi milliyetçiliği
unuttu, birisi İslam dünyasını unuttu. Çıkarların bir araya geldiği bir Cumhur Partisi oldu.
Mazlumları unuttu. Onlara da sesleniyorum. Çin’le ilişkileri geliştirin ama asla Uygur
kardeşlerinize sessiz kalmayın. Türk dünyası ve İslam dünyasıyla ilgili sözleri hamasi duygularla
söylemeyin, insan haklarının evrensel değerleri için de konulun. Bugün Sayın Bahçeli’yi
dinledim, Kazakistan konusunda konuşuyordu ama bakın aradan 15 gün geçmiş, Kazakistan’da
onlarca kardeşimiz iç gerilimlerde hayatını kaybetmiş. Sayın Bahçeli’nin aklına yeni geldi. Çünkü
ortalık biraz toparlandı, konuşma vakti şimdi. Sayın Erdoğan’dan da bir söz duymadık.
Buradan bir kez daha Ankara’daki iktidar sahiplerine seslenerek ifade ediyorum insan haklarına
ve mazlum kardeşlerimizin hak ve hukuklarına sahip çıkın. Bu hak ve hukuka sahip çıkan bütün
siyasi partilere teşekkürümü ifade etmek istiyorum. Bu hak ve hukuku uluslararası alanda
savunan hangi milletten, hangi ırktan, hangi dinden olursa olsun Uygurlara yönelik zulme sessiz
kalmayan bütün ülkelere de teşekkür ediyorum. Çin içinde bu hak ve hukuk koruyacak olanlara
da şimdiden bu hak ve hukuku korumak sizi büyütür diye çağrıda bulunuyorum. Pekin kış
olimpiyatlarının boykot edilmesi, Çin’in Çin halkını boykot etmek değildir, Çin kültürünü ve
medeniyetini boykot etmek asla değildir. Çin’in milyarlarca insanın karşısına çıkmak da değildir.
Çin Pekin 2022 kış olimpiyatlarını boykot etmek, olimpiyat ruhuyla bağdaşmayan Çin
yönetiminin davranışlarını boykot etmektir ve ümit ederim ki bu çağrımız Ankara’da da kulakları
sağırlaşmış, yürekler kapanmış olanlar sesimizi duyarlar ve bir kez olsun başlarını şöyle
kaldırıp, Uygur kardeşlerimizin hakkını, hukukunu gözetecek bir tavır sergilerler. Tekrar bu
faaliyete katkıda bulunan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve Erkin Bey başta olmak
üzere bütün Uygur kardeşlerime şu taahhütte bulunuyorum, şartlar ne olursa olsun şartlar ne
olursa olsun ve sonuçlar ve bizi bekleyen zorluklar ne olursa olsun bilinsin ki biz Kaşgarlı
Mahmud’un, Yusuf Has Hacib’in diyarına ve o diyardaki mazlum kardeşlerimize sahip çıkmaya
devam edeceğiz. Gelecek Partisi varsa insan hakları her yerde var olacak. Çok teşekkür
ederim.” diye konuştu.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN