Toplumlar da tıpkı insan vücudu gibidir
Ahmet Orhan 2018 yılının son günü kaleme aldığı yazısında 'YÜKSEK TANSİYON' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Haber Kasaba Köşe Yazarı Ahmet Orhan'a ait 2018 yılının son yazısı...
Toplumlar da tıpkı insan vücudu gibidir. Nasıl ki insanın yaşam faaliyetlerini sürdürmesi için emir komuta merkezi görevini yapan beyni, hayatiyetini sürdürmesi için ihtiyaç duyulan enerjinin tüm organlara taşınmasını sağlayan kalp ve her biri vazgeçilmez görevleri yapan akciğer, karaciğer, mide vs. olduğu gibi toplumlarında organları vardır.
Toplumların, sevk ve idaresinin yapıldığı yönetimleri, toplu yaşamayı mümkün kılan, görev paylaşımlarının gereğini yerine getiren meslek grupları vardır.
Bir insanın yaşamını sağlık ve ahenk içinde sürdürmesi için her bir organ görevini yerine getirmek durumundadır. Organların görevini yerine getirmesinde sıkıntılar olduğunda arızanın dışavurumunda bazı işaretler ortaya çıkar.
Söz konusu emareler görüldüğünde gereken müdahale, düzeltme ve iyileştirici tedaviler uygulandığında hayatın aynı kalitede devamı mümkün olur.
Eğer ortaya çıkan arızalar hafife alınır müdahalede gecikilirse kalıcı arızalar oluşur. Hiç müdahale edilmezse de hayat son bulabilir.
İnsan vücudunda yüksek ateş veya yüksek tansiyonun ortaya çıkması ters giden bir şeylerin olduğunun habercisi olmakla birlikte bu durum bir süreliğine işlevlerin yerine getirilmesine engel olmaz.
Ancak gereken tedbirler zamanında alınmazsa kalıcı arazlar, organ kayıplarının yaşanması kaçınılmazdır.
Tüm yaşananlara rağmen yinede ateş ve tansiyon düşürücü tedbirlerin uygulanmaması halinde ateşin ve tansiyonun sıfırlanması sonucu kendiliğinden ortaya çıkar, yani hayat son bulur.
İçinde bulunduğumuz Coğrafya bir anlamda virüs, mikrop ve her türlü saldırıya açık durumdadır. İşte bu nedenle kimi canını kurtarmak, kimileri de onların ardı sıra zafiyet yaratmak üzere bu coğrafyaya gelir.
Dünyanın göz bebeği üç kıtanın birleşim noktası ve tarihi yolların kesiştiği yerin adı Ön Asya, Anadolu bu Ülke hepimizin en büyük servetidir. Ancak aynı zamanda kem gözlerin de hedefidir güzel ülkemiz.
Bu gerçeklik ise en küçük ihmal ve gafleti kaldırmaz devamlı uyanık olmayı gerektirir. Ülkemize sirayet edecek her türlü tehdidin kısa sürede bertaraf edilmesi hayati öneme sahiptir.
Daha çok dış nedenlerin yarattığı toplumsal yüksek ateş ve tansiyon bir süredir iç bünyemiz kökenli olarak da gözükmeye başlamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başında bulunduğu AK parti iktidarları dönemi olan 16 yılda tam 13 seçim yaşanmıştır. Başka bir deyişle 192 aylık sürede her 15 ayda bir seçim yaşamıştır Türkiye.
Geride bıraktığımız 192 ayın en az yarısı seçim kampanyalarının yürütüldüğü süreler olmuştur.
Muhtemelen dünyada belli bir zaman aralığında en sık seçim yapan ülke olarak da bir rekoru elimizde bulunduruyoruz.
Bunu tamamen olumsuz olarak değerlendirmek doğru olmadığı gibi, ideal olarak da görmek mümkün değildir.
Seçimlerin olumlu etkisinin başında yöneticilerin halkın desteğini arkasına almasının yarattığı güven ortamının dışında, iktidarların halkın desteğini almak için takdir görecekleri icraatlardabulunmaları gelir.
Seçimlerin sık olarak yapılması suretiyle Ülkede olumsuz olarak sayılabilecek etkilere gelecek olursak, oy almak uğruna uygulanması hayati öneme sahip politikaların terk edilerek popülist tercihlerin yapılması sayılabilir.
En az onun kadar zarar verici toplum huzurunu bozan bir durum ise, başarıyı yakalama uğruna ortaya konan söz dalaşı ve kutuplaştırıcı söylemlerdir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sandıkta rakipsiz yapan, gelmiş geçmiş politikacılar içinde halkın nabzını başarıyla tutarak, onların arzu ve istekleri ile kendi düşünce ve anlayışını birleştirmek suretiyle siyaset yapmasıdır.
Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğan 21. asrın en başarılı “Popülist Devlet Adamı”dır.
Başkan Erdoğan’ın bu temel siyasi özelliği yanında bir diğer özelliği de Ülkemizi yüksek tansiyonda yönetmeyi tercih etmesidir.
Söz konusu yüksek tansiyon iktidar ve muhalefet arasında kendisini sert söylemlerle gösterirken halka kadar yayılan olumsuzluklara da sebebiyet vermektedir.
Bu durum giderek milletimizin bir arada yaşama iradesine kalıcı zarar verme potansiyeline sahiptir ve sürdürülmesi doğru değildir.
Türkiye’yi bekleyen tarihi görevlerin yerine getirebilmesi için Cumhuriyetimizin üçüncü evresinin yarattığı hızlı karar verebilmenin avantajlarıyla, milletimizin mensuplarının daha geniş bir zeminde ortak hedeflere yönelmesi mutlaka temin edilmek durumundadır.
Bu yönelişin sağlanması için toplumsal gerilimin azaltılması, var olan yüksek tansiyonun normalleştirilerek Türkiye’yi her bakımdan güçlü ve büyük devlet yapmak her Türkün görevidir.
Bu duygu ve düşüncelerle tüm acıların, kederlerin 2018 yılında kalmasını, 2019 yılının ise başta Ülkemiz olmak üzere Türk Dünyasına, İslam Âlemine ve tüm İnsanlığa huzur, barış, bolluk, bereket ve saadet getirmesini diliyorum.