Ahmet Orhan

Söylemler ve Gerçekler

Ahmet Orhan

Her köşe başında seyyar satıcılar,

Kapanan manav dahil her türden dükkanlar,

Sayıları her geçen gün artan “satılık ve kiralık ev” tabelalı evler,

Çoğalan zincir marketler,

Kapanan veya dönüşen AVMler,

Sayıları her gün çoğalan kahvehaneler, kafeteryalar,

İşsiz-güçsüz atölyelerinin önünde bekleşen sanatkarlar,

İçinde hayvan olmayan terkedilmiş hayvan damları, çiftlikler,

Yabani otların kapladığı ekilmemiş tarlalar,

Terkedilmiş, mezraya dönüşmüş köyler ve kırsal mahalleler,

İşsiz ve giderek ümitsizlik girdabına düşmüş gençler,

Kirasını ödemek, devlete olan prim borcunu ve vergisini tedarik etme derdindeki küçük esnaf,

Birkaç caddeye sığınmış ticarethaneler,

Yarım bırakılmış tamamlanmayı bekleyen inşaatlar,

Tüm bunların üzerinde ise icraya düşmüş her meslekten insanlar…

En uygun şartlarda alınan kredilerde bile vadesinde ödenemeyen borçların oran % 30ları geçmiş durumdadır.

Yukarıda ortaya koyduğum kara tablo maalesef Anadolu’nun bu günkü halinden başka bir şey değildir.

İkamet etmekte olduğum şehrimizin en çok talep gören mahallesinde daha birkaç ay öncesine kadar kiralık ev bulmak mümkün değilken şimdi girdiğiniz her sokakta üç beş kiralık evin bulunması, üzerinde hepimizin düşünmesi gereken bir konudur.

Bundan birkaç gün önce çarşıda karşılaştığım ünlü bir toprak sanayicimiz en son 30 işçisini nasıl işten çıkarmak zorunda kaldığını kah öfke kah üzüntüyle anlattı.

Tuğla kiremit satışlarının tamamen durduğunu, stok yapacak yerlerinin kalmadığını, bu gidişle yakın gelecekte bırakın işçilerinin birikmiş haklarını, maaşlarını bile veremeyecek hale geleceğini ifade edip ümitsiz ve yılgın olduğunu ortaya koymuştur.

Uzun süren sezonda her birinde onlarca ailenin geçimini temin ettiği toprak sanayi işletmelerinin neredeyse tamamı durmuş, işçilerinin işine son verilmiş durumdadır.

Toprak sanayinin bugünkü durumu doğrudan en az 2000, dolaylı bir o kadar daha olmak üzere toplamda 10000 civarında insanımızın çaresizliğini ortaya koymaktadır.

Sabahın erken saatlerinde Turgutlunun sokaklarında servis araçlarıyla işe giden insanların alışık olduğumuz gürültüleri artık kulaklarımıza gelmiyor. Ancak işine devam edebilen birkaç insan küçük araçlarla iş yerlerine yarın kaygısıyla gidiyor.

Şehirde durum böyleyken köylerde pazarcılık yapmayan hane kalmamış gibi. 

Köylünün çoğu kendi üretmeyip oradan buradan temin ettiği ürünleri organik diye yutturup üç beş kuruş kazanmanın peşinde. Hoş o da bu günlerde mandıradan aldığı tereyağını, yumurtacıdan aldığı çiftlik yumurtasını organik diye satacak müşteriyi bulmakta zorluk çekiyor ya.

Herkesin bizzat yaşadığı ve bildiği tabloyu yeterince dramatize ettik.

Meramımız bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir.

Zaten bizim anlattıklarımızı TÜİK rakamlarla ortaya koymaktadır.

İstihdamda ve işgücüne katılımda yaşanan düşüşlere rağmen işsiz sayısı geçen yılın aynı ayına göre 850 binin üzerinde artmıştır. 

Bazen rakamlar her şeyi tek başına anlatmada yetersiz kalır.

İstihdam % 46 seviyelerinde olduğu halde genç işsizlik oranı 

% 26’ya çıkarak ülkemizin geleceğinin teminatı olan gençlerin içine düştüğü kötü tabloyu işaret etmektedir.

Hükümet tarafından yürürlüğe konulan, tüm olumsuz şartlara rağmen başarıyla yönetilen ekonomik programlar mevcuttur.

Bu sayede enflasyon, döviz fiyatları makul seviyelere gerilemiş, faiz ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardan bu yana iddia ettiği usullerle tek haneli rakamlara doğru gerileyişini sürdürmektedir.

Bankalar yeniden kredi verebilir hale gelmiştir.

Bu gün yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntıların en büyük nedeni olarak, 2011 yılından bu yana devam etmekte olan Suriye sorunu ve sayıları 4 Milyonu bulan sığınmacının etkisi inkar edilmesi mümkün olamayacak bir gerçektir.

Bir diğer nedense piyasada yaşanan büyük güvensizliktir. 

Güçlü bir iktidar süratli karar almaya imkan veren yeni bir yönetim sistemi olduğu halde ve hiç bir şeyin yokluğu çekilmezken ne oldu da bu büyük güven problemi yaşanıyor diye soracak olursak; İktidar histerisine kapılmış muhalefetin yabancı yatırımcıları tehdit eden boyutlara varan söylemleri ve sokaklarda spekülasyonlar yaratma potansiyeline sahip FETÖ’nun eski gücünden bir şey kaybetmemesi zikredilebilir. 

Bu sorunlar yetmezmiş gibi, belki de tüm bunları tetikleyen Doğu Akdeniz sorunun yarattığı fatura da işin tuzu biberi olmuştur.

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki yüksek hareketlilik devletimize büyük yükler yüklemektedir.

Bu harcamalar devletimizin bekası, milletimizin geleceği için yapılmakta ve yerindedir.

Ancak tüm bunlara rağmen millet olarak külfeti adil paylaşıp hayatımıza en iyi şekilde devam etmek zorunluluğumuz vardır.

Cevaplanması gereken soru ne yapalım ki sorunlarımızı çözelim veya tahammül edilebilir seviyeye çekelimdir. 

-Milletimizin vergileriyle ve atalarımızdan kalan varlıklarımız doğru    ve yerinde değerlendirilmek durumundadır.

—Destek ve teşvikler yeniden gözden geçirilmeli adil bir program ortaya konmalıdır.

—Toplum kesimleri arasında giderek açılan makas ve bozulan gelir dağılımında adaleti temin etmek için toplumun alt kesimlerini önceleyen uygulamalara geçilmelidir.

—Büyük işletme ve sermayenin teşvik ve desteklenmesi yerine çiftçiyi, köylüyü üretime yönlendirecek teşvik sistemleri oluşturulmalıdır.

—Talebi kısmak yerine üretimi arttırarak, hem işsizlik hem de enflasyonla mücadele yöntemi tercih edilmelidir.

—Ücretlerde ciddi artış yapmak suretiyle talep arttırılmalı, piyasaya işlerlik kazandırılmalıdır.

—Hayat pahalılığının yükünün kolay yol diye düşük gelir gruplarına yüklenmesi yerine, aşırı kazanç ve rantiye gerekli oranlarda vergiye tabi tutulmalıdır.

—Gösterişli bina ve büyük ölçekli stratejik önemi olmayan projelerden vazgeçilmelidir.

—Devlet harcamalarında azami titizlik gösterip asgari harcama yapılmalıdır.

—Büyük bütçeli törenler, davetler kesinlikle yapılmamalıdır.

—Makam arabası ve gerekli olmayan hizmet aracı uygulamaları acilen terk edilmelidir.

—Yolsuzluk, rüşvet ve her türlü devlet malına yönelik peşkeşten uzak durulması temin edilmeli, failler derhal şiddetle cezalandırılmalıdır.

—Yukarıda belirtilen hususlara riayet edildikten sonra da halka dönüp her türlü israfa, ahlaksızlığa son denilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları