SURİYE'DE KİM KAZANDI
Bin kilometreye yaklaşan uzunluğuyla en büyük sınırımız olan güneyimizde, Suriye’de tarihi günler yaşanmaktadır.
17 Aralık 2010’da başlayan Arap Baharından geçen süre 14 yıla ulaştığı bu günlerde yüz binlerin hayatına ve milyonların evsiz barksız sürgün hayatı yaşamasına neden olan Esat rejimi sona ermiştir.
Bahsettiğimiz sadece kâğıt üzerindeki takvim değildir.
Kan, gözyaşı ve zulümle geçen yıllardır.
Yalnız ülkemizdeki Suriyeli sığınmacı sayısı resmi rakamlara göre 3,5 milyon bazı iddialara göreyse 8 milyona ulaşmaktadır.
Batı ülkeleri dahil az veya çok bir halk evlerinden ayrılarak başka coğrafyalarda sığınmacı olarak hayatta kalma mücadelesi vermişlerdir.
Sığınmacıların etnik ve dini kökenleri de tıpkı Suriye gibidir; Nüfus sırasına göre Araplar, Türkmenler, Kürtler, Dürziler ve Hristiyanlar, Sünniler, Şiiler vs.
Türkiye’ye sığınanlar Arap, Türk ve Kürtlerden oluşurken Hristiyan batı ülkelerine sığınanalar ise Dürziler ve Hristiyanlar olmuştur.
Hemen yanı başımızda yaşanan bu büyük acı en çok da Türkiye’yi etkilemiştir.
Arap baharı sürecinde Türkiye’nin dolaysıyla Erdoğan’ın tavsiyelerini dikkate almamakta ısrar eden bilakis baskıcı bir uygulamayı hayat geçiren Eset Suriye iç savaşının yegane sebebi olmuştur.Bu nedenle Türkiye bir çok bakımdan tartışmalara, kafa karışıklığına ve büyük kayıplara uğramıştır.
Faturanın büyüklüğünden Türkiye’nin nerdeyse yüzde 80-90’ı bir an önce sığınmacıların gerekirse zorla ülkelerine gönderilmesi kanaatini paylaşmıştır. Çoğu kez yalnız başına Cumhurbaşkanı Sığınmacılara “Ensar” yaklaşımında ısrar etmiştir.
Suriye’de HTŞ önderliğinde bir devrimin yapılmış olması henüz hiçbir sorunu çözebilmiş değildir.
Geleceğe dair çok fazla belirsizlik söz konusudur.
Esat’ın devrilmiş olmasına rağmen yerine idame edilecek ne rejim ne de devletin şekli belirgin değildir.
İç savaşın muhaliflerin zaferiyle neticelenmesinde şüphesiz ki en büyük pay sahibi Türkiye’dir.
Epey gecikmiş olmasına rağmen Erdoğan’ın Suriye yaklaşımı şimdilik başarılı gözükmektedir.
Bizzat Suriye topraklarında şahit olduğum Erdoğan sevgisi bu neticenin ortaya çıkmasında ne kadar etkili oldu bilemem ama Erdoğan bu gün gelinen noktadan çok memnun ve tatmin olmuş gözükmekte. Bu duygusunu partisinin kongreleri başta her fırsatta dünyayla paylaşmaktadır.
1 Ekim 2024 tarihinde gerçekleşen TBMM’nin yeni yasama yılı başlangıcında Bahçeli’nin söylemlerinin Suriye gelişmelerinden bağımsız olduğunu düşünmek saflık olur.
Erdoğan’ın iç cepheyi tahkim etmek ve Bahçeli’nin DEM ile terörist başına çağrılarını bu sürecin bir yansıması olarak değerlendirmenin doğru olduğu kesinleşmiştir.
Umalım ki Bahçeli’nin çağrısına karşılık Kürt liderleri, kanaat önderleri ve DEM’liler terör ile ayrışarak Türkiye’nin aydınlık geleceğine katkıda bulunsunlar.
Umalım ki Erdoğan terörden arınmış bir Suriye konusunda başarılı olsun.