Ahmet Orhan

Yakın Tarihimizde Ekonomik Krizler

Ahmet Orhan

Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilere sahip ülkeler, siyasi olaylara da bağlantılı olarak 10 yılı bile bulmayan dönemlerde ekonomik krizleri yaşar.

Kendisi bir ekonomik kriz sonrası iktidara gelen AKP Hükümetleri döneminde de büyüklüğü ve etkisi farklı olan birkaç kriz yaşanmış ve yaşanmaktadır.

Ülkemiz bugün ancak 1994 ve 2001 krizleriyle karşılaştırılabilecek bir ekonomik kriz içindedir.

Bahsi geçen krizleri hatırlayacak olursak;1994 krizinin, devrin başbakanı Tansu Çiller’in faiz temelli yanlış ekonomik politikaları sonucu çıktığı kabul edilir. Söz konusu dönemde 19.000 TL seviyesinde olan ABD doları Nisan 1994 tarihinde 38.000 TL seviyesine ulaşmıştı.

Daha karmaşık olan 2001 krizi; Körfez Savaşı, 1994 krizinden arta kalanlar, 1998 de özellikle Rusya ve Çin merkezli küresel kriz, Marmara ve Düzce depremleri, dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı arasındaki siyasi gerginlik ile büyüdükçe büyüyüp, tarihler 20 Şubat 2001’i gösterdiğinde patlak vermiştir.

2001 krizi Türk ekonomi tarihinin o güne kadar görülen en büyük krizdir.

2001 krizinin nedenlerine gelecek olursak;17 Ağustos ve 12 Kasım tarihlerinde yaşanan depremler, her yönden ciddi kayıpların yaşanmasına neden olmuştur. Can ve mal kaybının fazlasıyla yüksek olduğu felaketlerde, Türkiye sanayisinin can damarı olan Marmara Bölgesi’nde üretim durmuştu. Yetişmiş eleman kaybının yanında konut, ticari yapı, yol, köprü, altyapı, ulaşım aracı, makine ve teçhizat kaybı yaşanmıştır. Bu kayıpların bedeli, 13 milyar dolar olarak kayıtlara geçmiştir.

Yurtta büyük üzüntülere neden olan depremin yaralarının bir an önce sarılması ve başta barınma ihtiyaçlarının karşılanması için tam bir seferberlik anlayışı içinde çalışmalara başlanmıştı.

İşte bu ortam içinde devrin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Ecevit arasında, yolsuzluk iddialarından etkilenen cumhurbaşkanının Devlet Denetleme kurulunu harekete geçirmesi tartışmalara neden olmuştur.

A.Necdet Sezer 19 Şubat 2001 tarihinde yapılan MGK toplantısında gündemdeki konuların görüşülmesine geçilmeden sert bir konuşma yapar ve Anayasa kitapçığını başbakana fırlatır. Bunun üzerine Ecevit ve Mesut Yılmaz başta olmak üzere üye bakanlar toplantıyı terk eder. Ecevit’in yaptığı açıklama sonrası zaten kırılgan olan ekonominin büyük sarsıntılar geçirdiği süreç başlar.

Olayın yaşandığı gün, Merkez Bankasından 7,5 Milyar Dolar çekilmiştir. Faizlerin ise herkesin hatırlayacağı gecelik yüzde 7 binleri aştığına şahit olunur.

Kriz hafızalarımızda Ahmet Çakmak isimli esnafın Başbakanlık binasından Ecevit’in çıkışı sırasında fırlattığı yazar kasayla kazınmıştır.

2001 yılında patlayan kriz ile Türkiye ekonomisi, 19 Şubat’tan başlayan 1 haftada,

– 21 Şubat ‘Kara Çarşamba’ olarak tarihe geçmiştir.

– İki günde % 57’ye varan devalüasyon yaşanmıştır.

– Faiz oranları % 7500’e kadar fırlamıştır.

– 15 bine yakın şirket iflas etmiş ve psikolojisi bozulan işverenler arasında intihar edenler olmuştur.

– Bankacılık sistemi kilitlenmiştir.

– Ödemeler sistemi ilk defa arka arkaya dört gün çalışmamıştır.

– Aşırı yüksek faizler, sıcak para girişini arttırmıştır. Bu geçici para, mali piyasalarda dalgalanmaya neden olmuştur.

– Hükümete ve ekonomi yönetimine olan güven sarsılmış, hatta yok olmuştur.

– Türkiye, güven kaybetmiş ve kredi notu düşürülmüştür. Böylece yabancı yatırımcı da desteğini çekmiştir.

Bir haftalık süreçte yaşanan bu gelişmelere ek olarak;

–             İşsizlik oranı büyük artış göstermiş ve 1,5 milyon kişi işini kaybetmiştir.

–             Milli gelir, 200 milyar dolardan 140–150 milyar dolara kadar inmiştir.

–             Kişi başına yıllık gelir, 1083’er dolar azalmıştır.

–             Türk lirasının alım gücü, 3’te 1’e düşmüştür.

–             Ekonomi, % 8,5 oranında küçülmüştür.

–             Enflasyon % 70’i aşmıştır.

–             2001 krizinin etkileri orta vadede ciddi zararların görülmesine neden olmuştur.

–             Çare ise IMF’de aranmıştır. Dünya Bankası Başkan Yardımcılarından Kemal Derviş, Türkiye’ye getirilmiş ve ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı görevi verilmiştir. Ardından kısa süre içerisinde Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” yürürlüğe girmiş ve olumlu etkileri görülmüştür

TBMM’den 15 tane Derviş Kanunu olarak adlandırılan kanun geçmiştir.  Bu surette 1980 yılında 24 Ocak Kararlarıyla başlayan ekonomide Liberalleşme ve Dünya ile bütünleşme sürecinin hukuki ve mali alt yapısı tamamlanmıştır.

Bu kanunların çıkarılması ve uygulanması aşamasında birçok bakan istifa etmiştir. Uygulanan plan ülkeye istikrar getirmiştir ve krizin üstünden 6 ay geçtikten sonra ihracat % 13 artış göstermiştir. İthalatta ise % 16 oranında daralma olmuş, turizm gelirleri artmıştır. Bu şekilde ülkede yatırım ve üretime uygun olumlu ortam oluşmuştur.

Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen çeşitli bahanelerle medya hükümetin üzerine gitmeye devam etmiştir. Koalisyonun medya üzerindeki etkisi yetersiz olunca büyük kitlelerin memnuniyetsizliğini yüksek sesle dillendirmesi ve gösteriler kaçınılmaz olmuştur.

Ayrıca Saddam Hüseyin‘in iktidarının sona erdiği Irak Savaşı öncesinde hükümetin ABD’ye destek vermemesi, hükümet içindeki hükümeti yıkma planları, erken seçimi beraberinde getirmiştir.

Seçimlerde AKP tek başına iktidar olmuştur ve koalisyon hükümetinin bıraktığı olumlu göstergeler devam etmiştir.

Belki de Türkiye’nin yıllarca geri gitmesine neden olan 2001 krizi, rakamsal boyutlarıyla bu şekildedir. Bu krizi yaşayan vatandaşlar ise çok daha acı sonuçlarını görmüştür. İki maaşla iyi bir hayatı olan aileler, geçim sıkıntısı çekmeye başlamıştır. Faizlerin ve enflasyonun yükselmesiyle, vatandaşın sahip olduğu kredi borçları katlanmış, ödemek imkansız hale gelmiştir. Birçok ailenin çöküşüne neden olan böyle bir krizin yeniden patlak vermemesini diliyoruz.

Liberal ekonomilerde krizlerin kaçınılmaz olduğu gerçeğinin ışığında günümüzde yaşananlara gelecek olursak; Toplumun asgari standartlarını koruyarak çözüm arayışlarına şahit olmaktayız.

Birçok ekonomi uzmanının üzerinde hem fikir olduğu mali kriz belirtileri;

— Ülkeye büyük oranda sıcak para girmesi,

— Hisse senedi fiyatlarında keskin yükseliş,

— Gayrimenkul fiyatlarında büyük artışlar,

— Olması beklenenden çok yüksek büyümeler gerçekleşmesi,

— İç ve dış borçluluğun artması.

Ayrıca kriz tetikleyicileri olarak ise;

İyi günler sürerken, merkez bankaları para politikaları ve bütçe disiplini konusunda yeterli tedbir alınmaması,

— Devletlerin müteahhitlere verdikleri Hazine garantileri gibi gizli borçların yüksek oranda olması,

— Aşırı değer kazanmış para birimleri,

— Geniş ölçekli vergi kaçakları ve yaptırım eksiği,

— Mali sektörün yeterince denetlenememesi,

— Adam kayırma ve rüşvet ile irtikabın artması,

Şeklinde sıralanmaktadır ve bunların tümü Türkiye’de yaşanmıştır.

Türkiye halen yaşanan iç ve dış olaylar nedeniyle çalkantılı bir dönemi yaşamaya devam etmektedir. Bazı olumsuzluklarda alınan siyasi ve mali tedbirler neticesinde olumlu döneme girilmiş olsa bile krizin tam anlamda kontrol edilerek ortadan kaldırıldığını söylemek mümkün değildir.

Henüz her şeyin normale dönmesi bir tarafa piyasada yaşananlar, sıkıntılı bir tablo ortaya koymaya devam etmektedir. Mevcut mali tabloyu daha şiddetli krizlerin habercisi olarak gören birçok iktisatçı vardır.

Temennimiz bu tahminler yerine Türk milletinin daha müreffeh bir ortamda yaşamasını temin edecek mali göstergelerin ekonomimize hakim olmasıdır.

Yazıda geçen olaylara ait Gazete Manşetleri ve resimler...

1.jpg 2.jpg 3.jpg 4.jpg 5.jpg 7.jpg 8.jpg 9.jpg 11.jpg 12.jpg

Yazarın Diğer Yazıları