MİLENYUM

1999 yılının sonları. Yirmi yaşındayım. Teknoloji yeni yeni göz kırpıyor, tabi günümüzdeki gibi DEĞİL elbette. 2000 yılına girmek üzereyiz ve gün gün yaklaşıyoruz.

İşte o zamanlar öyle şeyler konuşuluyor ki, o zaman ki toy gençliğimizle hayal gücümüzün sınırlarını zorluyoruz. 1 Ocak 2000 sabahına uyandığımızda, sabah perdeleri bir aralayacağız, arabalar havada uçuyor, şehir anlamsız bir şekilde birden değişmiş, bütün binalar metalik kaplama, bilgisayar sistemleri tüm dünyada çökmüş, insanlar yarı robot yarı insana dönüşmüş, tam bir kaosun ortasında bulacağız kendimizi… Öyle ya MİLENYUM bu boru mu? Elbette her şey ertesi sabah itibari ile değişecek. Cem Yılmaz’ın gösterisi var yılına münhasır Milenyumu işliyor. Ne olacak acaba? Gece 00:00 itibari ile belki kıyamet bile kopabilir. Herkes görev başında hazır bekliyor milenyumu karşılamayı. İnsanların bazıları çok fazla beklenti içinde, herşeyin saniyeler içinde çağ atlayacağını bekliyor, diğer kesim gayet rahat ne gelirse kabulümüz, kaçışımız yok diyor… Fikirler havada uçuşuyor, arabalardan önce. Ne kargaşa…

Ve beklenen gün geldi 31 Aralık 1999. Herkes pür dikkat. Sabaha kadar bekleyeceğiz bakalım neler olacak. Dünyanın sistemi nasıl değişecek? Kimler metale dönüşecek? Kimler kaldığı yerden hayatına devam edecek?

Bizler yani insan evlatları, 1 Ocak 2000 sabahına uyandığımızda, büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Gençtik, toyduk, beklentimiz çok büyüktü, hayallerimiz sıra dışıydı; ancak yaşadığımız hayal kırıklığı ile yaşantımıza devam ettik. Görünmeyen ama alttan alttan işleyen köklü değişiklikleri de ne yazık ki göremeyecektik. Ve o gece heyecandan sabaha kadar yediğimiz fıstıklar, ne yazık ki bugün veremediğimiz kilolara dönüşecekti.

SAYGILARIMLA

 

Yazarın Diğer Yazıları