Son çırpınış ve yok oluş!... - Haşim Karataş

Son çırpınış ve yok oluş!...


Tahmin edebiliyorum yazımın başlığını okuyan herkesin zihninde farklı düşüncelerin canlanmış olabileceğini . Haklısınız kurulan sözler ve kuracak olduğumuz cümleler gerçekten çok önemli. Hiddetlenmeden olaylara yaklaşmak gerek diye düşünenlerdenim. 

İnanın bana bende sizlerle aynı duygu ve düşünceleri taşıyorum.

Son zamanlarda öyle bir karmaşık hayat yaşıyoruz ki; evmizde, işyerimizde, sokaklarımızda, marketlerde, alışveriş merkezlerinde, hastanelerde, yolarda, otobüslerde velhasıl aklınıza neresi geliyorsa; O ortamlarda mutlaka kayıtsız şartsız hayata bakış açısında değişiklikler yaşayan insanlarımızla istesekte istemesekte beraberiz. Bunu gönül rahatlığı ile yazaıyorum çünkü araştırmacı bir yazar olarak bunu kaleme alıyorum. 

Özellikle son günlerde farkedilen bir gerginlik ortamı mevcut.

Evde eşimiz veya çocuğumuz en ufak bir yanlış yapsa kızgınlıkla o küçücük yanlışı büyüte biliyor ve sorunu başka bir boyuta taşıyabiliyoruz. İşyerimizde çalışma arkadaşlarımız hatalı bir iş yapsa, öyle bir tepki veriyoruz ki sanki dünyanın sonu geliyor. Alışveriş'de ödeme yapmak için beklerken önümüzde alışverişi tamamlamak için duran kişiye veya kasiyere öyle bakış atıyoruz ki sanki o kişi biran önce işini bitirmezse biz aldıklarımızı ödeyemeden oradan ayrılmak zorunda kalacağız.

Zorundamıyız...

Araç kullanırken, o kadar tahammülsüz oluyoruz ki mesala; Kırmızı ışıkta beklediğimiz bir anda yeşil ışık yanmadan arkamızdaki araçlardan gelen korna sesleri bizi çileden çıkarabiliyor. Hastanelerimizde hasta ve doktorlarımıza saygımızı yitirmiş duruma geldiğimizi içeride ki  hasta çıkmadan doktorun odasına girmeye çalışmaları gördğümde, yürüyen merdivenden çıkarken veya iner iken sürekli oflayı puflamalar. 

Mutlak suretle bu yaşananların hepsi birşeylerin eksikliğinden olmalı'da neyden onu bende bir türlü bir yere bağlayabilmiş değilim. Sanırım bir tek çaresi var o da hoşgörülü olmak; Hoş görülü olmanın kelime anlamını ifade etmem gerekirse benim bildiğim. ''Affetme, kolaylaştırma, ayıp ve kusurları örtme, başkalarının düşünce ve davranışlarına anlayış gösterme demek'' olsa gerek.

İfade etmeye çalıştığım tüm söylemlerimde hoşgörümüzün eksik olduğunu görmek çok da zor değil.. Peki bizler neden hoşgörülü değiliz. Neden? sabredemiyoruz, Neden? Hep istediklerimiz hemen olsun diye kendimizi adepte ediyoruz. 

Şu kısacık ömrümüzde yaşayacağımız zaman, alacağımız nefes bile belliyken bu acele neden? Karşımızdakinin yaptığı yanlışı kendisinin hiç yapmayacağını düşünen bir topluluk olduk. Yapılması gereken şey çok mu zor? 

Çalışma arkadaşımız hatalı bir evrak düzenlendiyse yenisini yaparız, markette sıra beklerken en fazla 5 dakika daha bekleriz. Kırmızı ışık ile yeşil ışık arasında geçen süre saniyeler kadar kısa.. Evde akşam sevdiğin dizini izlerken çocuğunuz başka bir kanalı açmışsa, kumandayı alıp aynı diziyi açmak saniyelerini almaz, ama çocuğunuzun şevkini kırmaya değer mi ? Siz siz olun sabretmeyi ve affetmeyi öğrenin. Hayatı zorlaştırmak yerine kolaylaştırmayı seçin. 

Hoşgörülükte deniz gibi olmalı ve Allah'ın bize emrettiği sabrı göstermeliyiz.

İletişimin bu kadar geliştiği bir dönemde bu sanatın da her geçen gün gelişmesi gerekir. Bu normalde olması gerekendir. Maalesef anormal olan gerçekleşiyor. Şu sanatın iyi bir öğrenilmesi lazım. Konuşmak için konuşulmaması gerektiğini anlamak ve kavramak gerekir.  Bazılarının bazı sözleri vardır söylediğinde tüylerimizi diken diken eder. Bazılarının bazı sözleri vardır, söylediğinde ise içimizi aydınlatır. 

İnsanlarla iletişim kurabilmek için konuşmak şarttır. 
Ancak konuşmakta bir sanattır. 

Konuşabilen insanlara selam olsun.

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!