Zehirli İnsanlarla Baş Etmenin Yolu: Onurlu Yaşamın Kılavuzu
Günümüz toplum yapısı, ne yazık ki artık insan ilişkilerinin samimiyetten uzaklaştığı, kişisel menfaatlerin ahlaki değerlerin önüne geçtiği bir zeminde şekilleniyor. Bu durum yalnızca bireysel hayatlarımızı değil, toplumun geneline sirayet eden bir yozlaşmayı da beraberinde getiriyor.
KÖTÜLÜĞÜN NORMALLEŞTİĞİ BİR DÜZENDE İYİ KALABİLMEK
Evet, bu dünyada artık dürüstlük zayıflık, mertlik ise saflık gibi algılanıyor.
Çevremize bir bakalım. Hemen herkesin hayatında bir şekilde karşısına çıkmış, yüzüne gülüp arkasından iş çeviren, menfaati için kırk takla atan, haklıymış gibi davranarak aslında haksızlığı kural bellemiş insanlar vardır. Bu kişiler çoğu zaman çevresine zarar verir, güveni sarsar ama nedense her defasında bir şekilde sıyrılıp “haklı” pozisyonuna geçmeyi başarırlar. Çünkü artık kötülük, bu düzenin bir stratejisi haline gelmiştir.
Toplumda değerlerin bu kadar hızlı aşındığı, karakterin değil çıkarın kıymet gördüğü bir ortamda “iyi kalmak” başlı başına bir mücadeleye dönüşmüştür.
Bu yozlaşmanın temelinde ise şunlar yatıyor:
• Ahlaki pusulanın kaybolması: Değer yargılarının yerini popülarite, çıkar ilişkileri ve anlık kazançlar aldı.
• Sosyal medya etkisi: İnsanlar artık gerçekten “iyi” ya da “dürüst” olmaktan çok, öyle görünmeyi önemsiyor. Sahte gülüşler, yapmacık başarı öyküleri ve taklit edilmiş hayatlar bu yüzden ön planda.
• Sistemin kötüyü ödüllendirmesi: İş dünyasından siyasete, sokak ilişkilerine kadar hemen her alanda, ahlaksızca davranan kişiler daha çabuk yükseliyor.
KİMLER BİZİ TEHDİT EDİYOR?
İhanet edenler, kıskançlıkla hareket edenler, yüzüne başka konuşup arkanızdan bambaşka oyunlar çevirenler…
Bu insanlar asla açık oynamazlar.
Yüz yüze konuşamaz, mertçe ortaya çıkamazlar.
Tek bildikleri şey: manipülasyon, dedikodu ve sinsilik.
Onlar için dostluk da samimiyet de sadece menfaatle ölçülür.
İşine yaramadığınız an, sizi gözden çıkarırlar.
Ve ne yazık ki bu insanlar, hayatın her alanına sızmış durumdalar: iş yerinde, sosyal çevrede, aile ilişkilerinde bile.
İnsanı çürüten bu düzenin içinde sağlam kalmak, zihinsel ve ruhsal olarak ayakta durmak hiç kolay değil. Ama yapılması gerekenler var:
1. Değerlerine sahip çık: Dürüstlük, sadakat, mertlik gibi kavramlar hâlâ çok kıymetli. Bu değerleri kaybedersen, kendini de kaybedersin.
2. İlişkilerini sorgula: Hayatındaki insanların seni tüketip tüketmediğini gözden geçir. Samimiyeti sahte olanla vedalaş.
3. Kötüye kötü olarak cevap verme: Onların seviyesine inersen, sen de aynı oyunun parçası olursun. Sessizlik bazen en güçlü cevaptır.
4. Kendine iyi gelen insanlara tutun: Bu çürümüşlük içinde hâlâ dürüst, mert ve samimi insanlar varsa hayatında… onları kaybetme. Onlar bu hayatın gerçek hazinesi.
Eğer size, her türlü kumpası kurabilecek, yalan söyleyebilecek, iftira atabilecek biriyle aynı yolda yürümeniz teklif edilirse…
O yoldan vazgeçin.
Gerekirse tek başınıza yürüyün.
Ama onursuzların olduğu bir kalabalığın içinde olmaktansa, kendi vicdanınızla baş başa kalmak çok daha huzurludur.
Hatta bazen, bir köpekle, bir kedinin sadakatiyle geçireceğiniz zaman…
İkiyüzlü bir insanla geçireceğiniz onca yıldan daha değerlidir.
Son olarak şunu hatırlatmak isterim:
Yaşam artık bir maskeli balo gibi.
Herkes rol yapıyor.
Konjonktüre göre şekil alanlar, kıvıranlar, susanlar ve korkanlar…
Hepsi sistemin bir parçası olmuş.
Ama siz farklı olun.
Size huzur, güven, mutluluk veren birini bulduysanız…
Onu kaybetmeyin.
Çünkü bu düzenin içinde o kişi, sizin en kıymetli sığınağınız olabilir.