Zorlu Ticaret Kaliteden Ödün Vermeden Zirvede
Kalitenin ve Güler Yüzlü Hizmetin Adresi olan Zorlu Ticaret Turgutlu'da Müşterilerine Yem ve Tarım Ürünleri ile kesintisiz Hizmet Vermeye Devam Ediyor.
Tüm müşterimize kaliteli bir hizmet anlayışıyla siz değerli müşterilerimize 360 gün hizmet vermeye devam ediyoruz.
Yılların verdiği tecrübeyle yem sektöründe kendini ispatlamış,geniş ürün yelpazesi ile yem ihtiyaçlarınızın hepsine karşılıyacak olan Zorlu Ticaret sizlerin ihyaçlarını sürekli karşılamak için çalışmakta 7/24 saat güler yüzlü titiz kadrosu ve çalışkan kadrosuyla Turgutlu'da Fark yaratmaya devam ediyor.
ZORLU TİCARET
TURGUTLU
İletişim Bilgileri
Tel:0236 313 67 00
Gsm: 0532 678 25 85 - 0532 270 13 36
Adres; Atatürk Mah Koşukırı Mevkii C/Blok No:5 Turgutlu / Manisa
Zorlu Ticaret'in Öncelikli görevi, müşterilerine yılın 365 günü sağlıklı, kaliteli ve güvenebilecekleri bir yemi, sahip olduğu ticari ahlak çerçevesinde üretip ulaştırmaktır. Ayrıca, müşterilerinin ihtiyaç ve taleplerini göz önüne alıp , ürünlerimlerinden en iyi şekilde verim almaları için yol gösterici olmaktır.
Uzun yıllardır “güvenebileceğiniz tek adres” sloganıyla çıktıkları bu yolda siz değerli müşterileriye birlikte büyüyerek geleceğe emin adımlarla yürüyor. Şirketin kuruluşunun temelini oluşturan ticari ahlak ve karşılıklı güven çerçevesinde , akılcı , kendinden emin büyüme politikasıyla gelecekte sektörde söz sahibi bir marka konumunda olmayı hedefliyor.
Zorlu Ticaret ve Erkoç Yem ile Turgutlu'ya yılın 365 günü hizmet sunmaya devam ediyor..
BİLİNMESİ GEREKENLER
Hayvan Besleme Teknikleri
Bir tarım ülkesi olan ülkemizde geçmişte özellikle tarımsal artıkların değerlendirilmesi ilkesiyle küçük işletmelerle yapılan hayvansal üretim günümüzde entansif koşullarda daha bilimsel, teknoloji destekli ve başlı başına bir üretim şekli olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hayvansal üretimde yatırım maliyetlerinin en büyüğü olan ahırları açık sistem yaparak maliyeti en aza indirebilmemize rağmen, yem girdisi olan kaba yem ve sanayi yemini kısarak hayvansal verim elde etmemiz olanaksızdır. Bu sebeple, konusunda uzman personellerimizin işletmenize yapacağı ziyaretlerle hayvanlarınıza özel olarak hazırlanan besleme programıyla doğru besleme yapmanıza yardımcı olarak, koruyucu hekimlik hizmeti vermeyi hedeflemekteyiz.
Beslenmenin Süt Bileşimine Etkileri
Son yıllarda kaliteli süt talebinin artması sütün fiyatının oluşmasında sütteki yağ, protein ve bakteri miktarlarının kriter olarak ele alınmasına neden olmuştur. Süt hijyeni için genel temizlik şartlarına dikkat edilmesi , sağım sistemin , sağımhanenin ve süt nakil araçlarının temizliğinin sağlanması hijyen açısından kaliteli süt eldesinde etkili olacaktır. Sütümüzün AB normlarının 10 kat üzerinde bakteri içerdiğini göz önüne alırsak bu konuda daha çok yol alınması gerektiği açıktır.
Süt bileşimini etkileyen en önemli faktör süt miktarıdır. Sütteki yağ ve protein oranları süt üretim miktarıyla ters orantılı olarak değişir.
İnek sütünün yağ oranı ırklara göre farklılık göstermekte ve %3-%6 arasında değişmektedir. Süt ineklerinin enerji ve protein ihtiyaçlarının karşılanması süt yağı ve proteinine önemli ölçüde etki etmektedir.Süt yağı, numune alınan karbonhidratların selülotik bakterilerce anareob fermantasyonuyla asetik ve butirik asitten sentezlenir. Asetik ve butirik asit süt yağı sentezinde yapı taşı olarak kullanılır. Süt yağının miktarında karbonhidratların etkisi, toplam karbonhidrat miktarına ve bunların birbirine oranlarına göre değişim göstermektedir.
İneğin protein ve enerji ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde toplam rasyonda %18-%22 oranında selüloz içeriği süt yağı üretimi için uygun bulunmaktadır. % 16 'nın altında selüloz içeriğinin süt yağını azalttığı, %22 'nin üzerinde selüloz içeriğinin de süt yağına herhangi bir etki yapmadığı görülmektedir.Kullanılan yoğun ve kaba yemin partikül büyüklükleri de sütteki yağ oranında etkilidir. Çok ince öğütülmüş bir yoğun yem veya ince kıyılmış bir kaba yem rumende propiyonik asit üretimini arttıracağından süt yağında düşüşler gözlemlenecektir.Kaba yemlerin 4-5 cm boyutunda kıyılması idealdir. Yoğun yemin ise kırılmamış tane kalmayacak şekilde mümkün olduğunca iri öğütülmesi veya pelet yem kullanılması önerilmektedir.
Sütteki protein oranı ineğin genetik özelliklerine ve laktasyon aşamasına dayanmakla birlikte beslenmeye de bağlıdır. Rasyondaki enerji miktarı yağ dışındaki kaynaklarla arttırıldığında sütteki protein oranı artacaktır. Süt proteini başta nişasta olmak üzere karbonhidrat seviyesinin yükseltilmesiyle artacaktır. Özellikle hızlı degrade olan nişasta seviyesinin arttırılması süt proteini artışlarını belirginleştirecektir. Fakat bu durumda da asidoz riski ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu konuda karar verirken dikkatli olunmalıdır.
Mastitis sütteki yağ ve protein oranında kayıplara neden olmaktadır. Ayrıca sütün peynir verimini azaltır ve imalat özelliklerini değiştirmektedir.
Sonuç olarak hayvanların besin madde ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde uygun kaba yem-yoğun yem oranlarıyla daha fazla gelir elde edilmesi mümkündür. Bu bakımdan bilinçli hareket edilmesi ve gereken önlemlerin alınması daha fazla gelir elde edilmesi açısından önemlidir.
NOT: Yukarıdaki Bilgiler Amerikan Soya Birliği (ASA) Hayvan Besleme Notları, EGE Üniversitesi Zootekni Bölümü Yüksek Lisans Ders Notları (a.alçiçek, hasad dergisi, 1995 şubat.soysal, hasad dergisi, 2003 aralık) 'ndan derlenerek hazırlanmıştır.
Süt Sığırlarında Laktasyon ve Üreme Siklusu
İNEKLERİN DOĞUMDAN ÖNCEKİ İKİ AY SAĞIMDAN ÇIKARILMASI
Çok Yüksek Verimli İse Doğumdan 60-65 Gün Önce
Orta Düzeyde Verimi İse Doğumdan 55-60 Gün Önce
İnek kuru dönemin ilk ayında aşırı beslenmemeli. İyi kalite kuru kaba yeme ilaveten 2-3 kg yogun yem yeterlidir. Ancak kaba yem saman gibi kötü kaliteli ise yoğun yem 4 kg' a çıkarılabilir. Doğuma 3-4 hafta kala verilen konsantre yem miktarı yavaş yavaş artırılarak doğuma kadar 100 kg canlı ağırlığına 1 kg konsantre yem düşecek şekle getirilir.
100 kg canlı Ağırlık = 1 kg konsantre yem
Kurudaki ineklere verilecek yemlerin küflü, kızışmış ya da kirli olmamasına özel itina gösterilmelidir.
Kurudaki ineklere besin maddelerince fakir suca zengin yemler fazla miktarda verilmemelidir.
Yavru ana karnında fazla yer kaplar, işkembeye fazla yer kalmaz
Laktasyonun Başı (0-70 gün)
Dönem 1 (Pik Dönem, 0-70.gün):
İlk 10 haftayı içine alır Bu dönem süt verimi pike ulaşır. Vücut rezervleri süt üretimi için kullanılmaktadır. Bu dönemde süt verimi hızla artar ve 6-8 haftalık süre içinde süt verimi en yüksek değerine ulaşır ve hayvanın yem tüketimi süt ile vücuttan atılan enerjiyi karşılayamaz. Böylece hayvan vücudundaki yağları enerji ihtiyacını karşılamak için kullanır. Bu döneminde süt veriminin 1 kg artırılması laktasyon sonunda yaklaşık 200 kg artış anlamına gelir. Bununla birlikte hayvanın kuru madde ve besin madde tüketimi bu dönemde genellikle ihtiyacı karşılamaz. Dolayısıyla bu dönemde negatif besin madde dengesi söz konusu olur. Bu dönemde amaç besin madde yetersizliğini önlemek için mümkün olduğunca kısa sürede yem tüketimini artırmaktır.
Yem tüketiminin artırılması için şu hususlara özen göstermek gerekir.
Stres koşulları ortadan kaldırılmalıdır
Rasyon dengeli hazırlanmalıdır
Hayvanlar sık yemlenmeli veya tam yemleme (TMR) uygulanmalı
İyi kalite kaba ve kesif yem kullanılmalı
Hayvanların önündeki yem her zaman taze olmalı
Yemlikler düzenli temizlenmeli
Rasyonda en az %17 HS bulundurulmalı ve kaba yemin partikül büyüklüğü 2-5 cm veya kaba yemin %20'si en az 5 cm'den büyük olmalıdır. Yüksek verimli hayvanlarda ise rasyonun HS düzeyi %23'ü aşmamalıdır.
Rasyonda nem oranı %50'de fazla olmamalı
Kesif yemle bir seferde 2-2.5 kg'dan fazla verilmemeli
Yemlikler boş bırakılmamalı
Küflü, donmuş ve bozuk yem hammaddeleri ve yem kullanmaktan kaçınılmalı
Yemleme bölgesi aydınlatılmalıdır.
Laktasyonun ilk haftasında şu hususlara dikkat edilmelidir.
Kesif yem oranının yükseltilmesi gerekir. Artış göreceli yapılmalıdır. Doğumdan sonraki ilk dört gün yarım kilo, beşinci gün 2 kg kesif yem verilir. Altıncı günden itibaren kesif yem miktarı her üç günde bir veya en fazla her gün yarım kilo artırılarak verilmesi düşünülen (süt sağım kontrolü ile belirlenen süt verim düzeyine göre her 2, 2,5 yada 3 kg süt için 1 kg kesif yem) esas miktara ulaşılır.
Yüksek kesif yem asidosis riskini artırdığı için tampon maddeler kullanımı düşünülmeli veya rasyon selüloz düzeyi (en az %17) kontrol edilmelidir.
Rasyonda lifli yapıda olmayan karbonhidrat miktarı kuru maddede %35-40'ı geçmemeli.
Hayvanın sindirim sisteminin sağlıklı kalabilmesi ve geviş getirmesi için en az %20'si 5 cm'den daha büyük ya da %50'si 2.5 cm uzunluğunda olmalıdır.
Laktasyonun başında 0.5-0.75 kg yağ kullanılması hayvanın enerji tüketimini artırabilir ve canlı ağırlık kazancını azaltabilir.
Yağ ilavesinde rumende mikrobiyal protein sentezi düşebileceğinden rumende yıkıma dirençli protein kullanımı dikkate alınmalıdır.
Erken lakasyon döneminde rasyonda kuru maddede %18-19 HP bulunmalıdır. Bunun %35-40'ı rumende yıkıma dirençli olmalıdır. Laktasyonun sonuna doğru HP oranı %13'lere kadar düşürülebilir.
Rasyonda yağ ve yağlı tohum kullanılırsa Ca, Mg ile kaliteli protein dengelenmeli
Toplam rasyonda %0.5 veya kesif yem karmasında %1 tuz kullanılmalıdır.
Üre kullanılıyorsa ilk 10 haftadan sonra kullanılmalıdır.
Rasyon vitamin A, D ve E bakımından desteklenmelidir.
Laktasyonun Başında (0-70 gün) özetle şunlar olur
Hayvanın süt verimi yüksektir
Yem tüketimi düşüktür.
Hayvanlar genelde canlı ağırlık kaybederler.
İyi kondisyonlu hayvanlar 90-135 kg zayıflayabilir (600-700 kg süt demektir)
1 kg süt artışı ~200 kg süt artışına neden olur.
Sağlıklı inekler ilk 15-20 gün içinde kızgınlık gösterirler
Amaç en kısa sürede yem tüketimini artırmaktır.
Canlı ağırlıklarının en az % 2.5'ine kadar kesif yem verilmelidir.
600 kg canlı ağırlıkta 20 kg dan fazla süt veren bir inek 10-12 kg iyi kaliteli kesif yem tüketmelidir.
Bu toplam yem içinde yaklaşık %60 kesif yem demektir.
Kesif yemlerde tahıl miktarı artırılmalı, yağ ve çiğit gibi yağlı tohum kullanımı düşünülmelidir.
Laktasyon Başında yem tüketimi
Rasyon dengeli bir şekilde kurulmalı,
Hayvanlar sık yemlenmeli veya tam yemleme (TMR) uygulanmalı,
İyi kaliteli kaba ve kesif yemler kullanılmalı,
Hayvanların önündeki yem taze olmalı,
Yemlikler düzenli bir şekilde temizlenmeli,
En az %17 ham selüloz olmalı, yüksek verimlilerde %23'ü aşmamalı
Kaba yemin partikül büyüklüğü 5-6 cm den aşağı olmalı,
Rasyonda nem oranı %50 den fazla olmamalı,
Kesif yemler bir seferde 2-2.5 kg dan fazla verilmemeli,
Yemlikler boş bırakılmamalı,
Küflü, donmuş ve bozuk yem hammaddeleri ve yem kullanmaktan kaçınılmalıdır.
NPN kullanımı sınırlandırılmalıdır. 100-200 g/gün/inek
Laktasyonun Başı
Ham selüloz:en az %17 (KM'de)
Ham protein: %17-19
Rumende yıkılabilir protein H proteinin %60-65'ı
Rumende yıkıma dirençli protein H proteinin %35-40'ı
Enerji: 2.7-2.9 Mcal ME /kg KM
Problemler : Süt humması, Asidozis ve Şişme (arpalama), Laminitis (topallık), Abomasum (şirden) kayması, Yem tüketmeme (iştahsızlık), Ketosis, Yağlı karaciğer, Gizli kızgınlık, kistik ovaryum, Sonun düşmemesi, Süt yağının azalması, Metabolik problemlere bağlı olarak süt kaybı, Yeni doğum yapan ineklerde metabolik hastalıklara bağlı süt kayıpları
Laktasyondaki İneklerde Önemli Konular
İnce öğütülmüş yem süt yağını düşürür.
Su Tüketimi : 1 kg süt için 3 - 5 kg su , 30 kg süt 90-150 L su/gün
%8 – 10'yağ Kuru Madde Tüketimi,Selüloz sindirimi, Mikroorganizma gelişimi, Sindirim sistemi problemleri, Dönem II (Laktasyonun 70-140.Günleri, Pik Yem Tüketimi)
Bu dönem yem tüketiminin pike ulaştığı hayvanın gereksinme ve tüketiminin dengede olduğu 10-20. haftalar arasını içerir. Hayvanın yem tüketiminin pike ulaştığı dönemde pik süt verimi mümkün olduğu kadar korunmalıdır. Hayvan gebedir. Besin madde alımı ihtiyacın üzerine çıkar, canlı ağırlık kazanmaya başlar ve süt verimi düşmeye başlar. İhtiyaçlar azaldığı için rasyonda kaba yem oranı artırılabilir. Kaba yem miktarı ise canlı ağırlığın %1.5'undan az olmamalıdır. Kesif yem canlı ağırlığın %2.5'unu aşmamalı. Protein ihtiyacı önceki döneme göre düşüktür. Üre kullanılacaksa hayvan başına 100 g ile sınırlandırılmalıdır.
Özetle:
Hayvan yeterince yem tüketebilir
Canlı ağırlık kazanmaya başlar.
En az %50 kesif yem tüketmeye devam etmelidirler.
Ani yem değişimi yapılmamalıdır.
Genellikle uygun kızgınlık ve çiftleştirme bu dönemde olur.
Dönem III (Laktasyonun 140-305 günü)
Bu dönemde hayvanın yem tüketimi gereksinimini aşmaya başlar ve hayvan gelecek laktasyon için vücut rezervlerini yeniden kazanır (21-44. haftalar). Süt verimi düşmeye başlamıştır. Hayvan gebedir ve tüketim gereksinmeyi geçtiği için ihtiyaçlar kolaylıkla karşılanabilir. Bu dönemde sağlanacak kesif yem süt veriminin karşılanması yanında laktasyonun ilk döneminde kaybedilen vücut kondisyonunun yeniden kazanılmasını sağlamalıdır. Genç inekler büyümeye devam ettiklerinden 1. laktasyondakiler yaşama payı gereksinmesinin %20, 2. laktasyondakiler ise %10' u daha yüksek düzeyde beslenmelidirler.
Protein kaynağı olarak PONB maddelerin kullanımı düşünülebilir. Bu dönemde potansiyel problemler oldukça azdır. Süt veriminin ayda %8-10 düzeyinde düşmesi normaldir. Bundan daha sert düşüşler önlenmelidir.
Özetle:
Rasyonda kesif yem düzeyi %40 lara düşürülebilir.
Toplam rasyonda protein oranı %13 lere çekilebilir.
Rasyonun enerjisi de düşürülebilir.
Yüksek düzeyde besleme hayvanın yüksek kondisyonla kuruya çıkarılmasına neden olur.
Dönemler arasında yem değişimleri ani yapılmamalıdır.
Dönem 4: Kuru dönem (Doğuma 60-14 gün kala)
Büyük kısmı kuru dönem içinde kalır. Gebeliğin son 8-2 haftalarını kapsar. Canlı ağırlık kazancının (kondisyona yönelik) büyük kısmı bu dönemde gerçekleşir. Aynı zamanda meme dokularının yenilemesi memenin sonraki laktasyona hazırlanması da bu periyotta olur (45-49. haftalar). 60 günlük kuru dönem çoğu süt sığırı için bir sonraki laktasyonda en yüksek süt verimini sağlamaya yeterlidir.
Kuru dönemdeki uygun besleme sonraki laktasyonda süt verimini artırır, buzağı yaşama gücünü iyileştirir ve doğum sonrası olası metabolik problemlerin en aza indirilmesini sağlar.
Kuru dönem 40 günden daha az tutulursa hayvan memelerini gelecek laktasyon için yeterince yenileyip hazırlayamaz ve takip eden laktasyonda süt veriminde 100-600 kg düşüş gözlenebilir. Kuru dönemin 70 günden uzun tutulması süt verimini arttırmazken vücut kondisyonun yükselmesine, yani hayvanın yağlanmasına yol açar. Bu ise hayvanda doğum problemlerine ve üreme kabiliyetinde bozulmalara neden olabilir. Kurudaki inekleri vücut kondisyonunu koruyarak doğuma hazırlamalıdır. Bu dönemde hazırlanacak rasyonda canlı ağırlığın muhafazası, kaybedilmiş ve önceki dönemlerde kazanılmamış vücut kondisyonunun kazanılması memelerin yenilenmesi ve yavru gelişimi için gerekli olan besin maddelerinin karşılanması amaçlanmalıdır.
Kurudaki ineğin besin madde gereksinmesi sadece kaba yemle genellikle karşılanabilir. Ancak ne baklagil ne de mısır silajları gereksinmeyi dengeli olarak karşılayamazlar. İkisinin birlikte verilmesi durumunda sadece vitamin ve birazda P'a gereksinim duyulur. Kurudaki ineklerin besin madde gereksinmesi oldukça basit rasyonlarla karşılanabilir. Hayvanların kuruya kolay çıkarılmasındaki en önemli araç kuruya çıkarılacakları hafta kesif yemin rasyondan çıkarılmasıdır. Bu şekilde hayvanın süt verimi ani olarak düşer. Bu ise kuruya çıkarmayı oldukça kolaylaştırır. Bu dönemde memeler enfeksiyonlara oldukça açıktır, hijyenik koşullara uyulması gerekir.
Kurudaki İneklerin Beslenmesinde Dikkat Edilecek Hususlar
Rasyonda laksatif yem oranı %40 larda tutulmalı, ancak protein oranı yükseltilmelidir.
CA %1'i düzeyinde partikül büyüklüğü uzun olan kaba yemler verilmeli,
Kaba yemler buğdaygil ağırlıklı olmalıdır. (Baklagil-süt humması), en uygun yemleme baklagil ve buğdaygil karışımı kaba yemlere dayalı yemlemedir.
Serbest olarak mısır silajı ile yemlemeden kaçınılmalıdır. (Enerji, aşırı kondisyon -partikül)Yağlı inek sendromu,Abomasum kayması
Kesif yemler çok az miktarda gereklidir. Kaba yem kalitesi düşük olduğunda gereklidir. Bu dönemde kullanılması önerilen kesif yem miktarı 1.5-2.0 kg kadardır
Konsantre yemdeki Ca ve P miktarları normal süt yemindekinin yarısına düşürülür.
Ca tüketimi: en fazla 100 g /gün; (ort 60-80 g)
fosfor tüketimi 35-40 g /gün olmalı;
Selenyum bakımından yetersizlik görülen bölgelerde (3-5 mg) ek selenyum verilmesi gerekebilir.Vitamin E ve Se yetersizliği;
Sonun düşmeme riski artar.
Mastitis riski artar
Tuz tüketimi (Na) 28 gr/gün düzeyinde sınırlandırılmalı, Tuz miktarı azaltılır. Gebeliğin son döneminde (ödemler oluşur).
Uygun vitamin ve iz mineral takviyesi yapılmalı
Doğumdan önceki iki ayda verilecek günlük konsantre yem, vücut ağırlığının % 1 inden fazla olmamalı
Doğuma 2 hafta kala tedrici olarak normal süt yemine geçilir
Yem tüketimi canlı ağırlığın %2'si düzeyinde sınırlandırılmalı, bunun en az yarısı kaba yem, kaba yemin yarısı da partiküllü olmalıdır. Genelde kurudaki ineklerin rasyonlarında %70-80 kaba yem bulundurulur. Kaba yemin çayır otu olması tercih edilir. Baklagil otları fazla miktarda Ca, düşük miktarda P içerdiği için süt humması riskini artırır
Laktasyonda farklı yemler kullanılacaksa, doğuma 3-4 hafta kala hayvanın bu yeme alışması için kullanılmaya başlanmalıdır.
Toplam rasyonda protein düzeyi %12-13 seviyesinde tutulmalıdır.
Rasyonun vitamin A, D, E ve Se'ca desteklenmesi buzağı yaşama gücünü ve plasentanın atılmasını artırır, mastitis olma riskini azaltır.
Gebeliğin Son 2-3 Haftası-Geçiş Dönemi (Kuru Dönemin Sonu, doğum öncesi 2 hafta)
Gebeliğin son 2 haftasını içerir. Doğumu takiben besin madde gereksinimi çok yükseleceğinden hayvanın ve rumen koşullarının laktasyon dönemindeki yüksek kesif gereksinmesine adapte edilmesi gerekir (50-52. haftalar). Doğum ve laktasyon için yüksek düzeyde kesif yem verilmesi gerekir. Doğumdan sonra verilecek yemler bu dönemde azar azar kullanılarak hayvan alıştırılır ve daha sonra miktarlar aşamalı olarak artırılır. Hayvan doğum öncesi canlı ağırlığın %1'i düzeyinde kesif yem tüketir hale getirilmelidir. Bu şekilde bir geçiş aynı zamanda doğum felci riskini de düşürür.
Bu dönemde alınacak önlemler:
Rasyonda kesif yem yavaş yavaş artırılmalı ve en az canlı ağırlığın %1'i düzeyinde kesif yem tüketimi sağlanmalıdır. Doğuma iki hafta kala hayvan başına 2 kg kesif yem verilmeye başlanır ve her gün yarım kilo artırılır. Bu artırma işlemine her 100 kg CA için 1-1.5 kg kesif yem düşecek miktara ulaşıncaya kadar devam edilir.
Rasyonda protein düzeyi %14-15'e çıkarılmalıdır.
Doğumdan sonra farklı kaba yemler kullanılacaksa doğum öncesi bunlar kullanılmaya başlanmalıdır.
Doğum felcine yatkın ineklerde Ca tüketimi günlük 15-20 g düzeyinde tutulmalıdır.
Meme ödemleri önemli bir sorun ise rasyondan tuz çıkarılmalıdır.
Vücut kondisyonu yüksek, ketosise yatkın, yüksek verimli ineklerin doğum öncesi 1-2 haftadan laktasyonun ilk 8 haftasına kadar 6 g/gün niasinle desteklenmelidir.
Doğumdan 3-7 gün önce başlayarak 250-500 g propilen glikolün hayvanlara sulandırılıp içirilmesi yağlı karaciğer sendromunu ve ketosis riskini en aza iner.
Doğum felci riskinin azaltılması için magnezyum sülfat, kalsiyum sülfat, kalsiyum klorür ve amonyum klor vb kullanılabilir.
Vitamin A, D, E ve Se takviyesi gebeliğin son 2 haftasında önerilebilir.
Özetle:
Rasyonda kesif yem oranı yavaş yavaş arttırılmalıdır.
Bu dönemde hayvan canlı ağırlığının % 0.5-1'i düzeyinde kesif yem tüketir hale gelmelidir.
Kesif yemler geçiş döneminde uygun Ca:P oranı nedeniyle süt humması riskini azaltabilir.
Hayvan yüksek kesif yeme adapte olduğundan laktasyonun başındaki asidozis riski azalır.
Doğum sonrası farklı kaba yemler kullanılacaksa doğum öncesi hayvanlar bunlara alıştırılmalı
Bu dönemde de kaba yem canlı ağırlığın %0.5-1'i düzeyinde kalmaya devam etmelidir.
Yem değişimleri yavaş yapılmalıdır.
Doğumdan 24-48 saat önce yem tüketiminde ani düşmeler olur
Yem tüketimindeki ani düşüş;
1) rumenin dengesini bozar,
2) abomasum kayması riski artar,
3) yem tüketimi düzensizliği ve asidozis riski artar.
Süt humması:
Doğumdan sonraki ilk 2-3 gün içerisinde görülür.
Kan Ca düzeyinin yüksek süt verimi nedeniyle aniden düşer
Ca tüketimi günlük 13-18gr düzeyinde sınırlanmalıdır.
PTH salgılanması uyarılır.
Kemiklerden Ca mobilizasyonu artar.
Süt humması riskini ortadan kaldırmak için 20-25 milyon IU vitamin D önerilir
Sindirim sisteminde Ca emilimi uyarılır.
BUZAĞI, DANA VE DÜVELERİN BAKIM VE BESLENMESİ
Buzağı, dana ve düvelerin bakım ve beslenmesi süt sığırcılığı işletmelerinde sürü idaresinin en önemli konularındandır. Sağlıklı ve verimli bir sürü elde etmenin yolu sağlıklı buzağı, dana ve düve yetiştirmekten geçer. Her yıl üreme güçlüğü, meme hastalıkları, yaşlılık ve ölüm gibi nedenlerle sürüden ayıklanmak zorunda olan ineklerin yerini, yeni yetişen düveler alır. Normal olarak her yıl sürünün dörtte biri çeşitli nedenlerle ayıklanır ve işletmede yetiştirilen düveler sürüye katılır. Bu nedenle, sürünün sağlıklı ve verimli bir şekilde devamlılığının sağlanması için buzağı, dana ve düvelerin bakım ve beslenmesine gereken önem verilmelidir. Sığırcılıkta doğumdan süt kesimine kadar olan, yani 0-4 aylık yaştaki hayvanlara buzağı, süt kesiminden 1 yaşına kadar olan, yani 4-12 aylık yaştaki hayvanlara dana, bir yaşından ilk doğumunu yapıncaya kadarki yaşta olan, yani 12-24 aylık yaştaki hayvanlara düve denilmektedir.
6.1.BUZAĞILARIN BAKIM VE BESLENMESİ
Doğum yapacak inekler için ahırda temiz ve sakin bir doğum bölmesi hazırlanmalı ve doğum yaklaştığında inekler bu bölmeye alınmalıdır. Doğumdan sonra buzağı bölmeleri iyice temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir. Buzağı doğar doğmaz şu önlemler alınmalıdır.
1.Doğumdan sonra, buzağının ağzına ve burnuna yapışmış olan yavru suları ve yavru zarları temizlenir. Buzağının nefes alıp almadığı kontrol edilir, nefes almada güçlük çekmesi durumunda göğüs kafesine bastırılarak suni teneffüs uygulanır.
2.Sağlıklı inekler yavrusunu yalayarak temizler ve kurutur. Bu yalama aynı zamanda masaj etkisi oluşturarak buzağının solunum ve dolaşım sistemini uyarır. Bazen inekler yavrusunu yalamayabilir. Bu durumda buzağıların temiz ve kuru bir bezle kurulanması gerekir.
3.Uzun olan göbek kordonu temiz bir makasla kesilir, içine tentürdiyot dökülerek mikrobik bulaşma önlenir,
Buzağı doğar doğmaz septisemi aşısı yapılmalıdır.
6.1.1.İLK 3 GÜNLÜK BAKIM VE BESLEME
Yeni doğan buzağıların hastalıklara karşı bağışıklıkları yoktur. Yeni doğan buzağının hastalıklara karşı bağışıklık kazanması, ancak doğumdan sonraki ilk ağız sütünün alınmasıyla mümkün olmaktadır. Ağız sütünde, buzağının hastalıklara karşı direnç kazanması için gerekli bağışıklık sağlayan maddeler bulunur. Ağız sütünün ilk 4 saat içerisinde alınması gereklidir.
Buzağının doğduğunda her öğünde içeceği ağız sütü miktarı doğum ağırlıklarının % 5'i kadardır. Buda Siyah Alaca, Montofon ve Simmental gibi iri cüsseli ırklar için 2-2,5 kg, Jersey ve Yerli ırklarımız gibi küçük cüsseli ırklar için 1-1,5 kg kadardır. Buzağıların bu ilk ağız sütünü almalarından 12 saat sonra tekrar aynı miktarda ağız sütü almaları sağlanmalıdır. Doğumdan 24-36 saat sonra ağız sütünün bağışıklık içere. Ağız sütü bağışıklık sağlamanın yanında, normal süte göre daha fazla protein, yağ, vitamin ve mineral madde içerir. Ağız sütünün süt şekeri (laktoz) içeriği normal sütten düşüktür. Normal sütte bulunan yüksek orandaki süt şekeri yeni doğan buzağılarda ishale neden olur. Buzağıların sütle beslenmesinde şu hususlara dikkat edilmelidir.
1.Buzağılara ilk 3 gün mutlaka ağız sütü verilmelidir. Buzağılar analarını emmeden önce ineklerin memeleri ılık su ile yıkanıp temiz bir bez ile kurulanmalıdır.
2.Kendiliklerinden analarını ememeyen buzağılara yardım edilmeli veya süt biberonla içirilmelidir.
3.Doğumdan 2 gün sonra buzağılar analarından ayrılarak buzağı bölmelerine konulmalıdır. Buzağı bölmelerinde süt kovadan veya biberonla içirilmelidir. Bu kovaların temiz tutulmasına azami ihtimam gösterilmelidir.
4.Buzağılar günde en az iki kez izlenerek sağlıkları ve süt tüketimleri kontrol edilmelidir. Buzağılar günde, canlı ağırlıklarının % 8-10 u kadar süt tüketmeliler. Yani 40 kg ağırlığındaki buzağı günde 3.5-4.0 kg süt tüketmelidir.
Yeni doğan buzağılar için ilk 3 gün ağız sütünün sulandırılmasına gerek yoktur ve tavsiye edilmez. Ancak fazla olduğu için saklanan ağız sütünün 3 günlük yaştan daha büyük buzağılara verilmesi durumunda 2 katına kadar sulandırılması gereklidir.
Buzağılar doğumdan itibaren sütten kesilinceye kadar, günde 500 g kuru madde tüketmelidirler. Ağız sütünün yeni doğan buzağının tüketebileceğinden fazlası, çiftlikteki diğer buzağılara içirilebilir. Günlük kullanımlar dikkate alınarak uygun hacimdeki kaplara konulan ağız sütü ilk bir iki gün içinde kullanılacaksa buzdolabında, daha uzun sürede kullanılacak ise derin dondurucuda saklanmalıdır.
6.1.2.İLK 4 GÜNDEN SÜT KESİMİNE KADAR BAKIM VE BESLEME
Buz.ağılar doğumdan itibaren birkaç haftalık yaşa kadar tek mideli hayvanlar gibidirler. Mide gözlerinden işkembe, börkenek ve kırkbayır henüz ergin hayvanınki gibi fonksiyonel değildir ve ölçüleri de farklıdır. Ergin bir sığırın aksine, buzağılarda dördüncü bölme şirden, en büyük mide gözünü oluşturur. Buzağılarda yemek borusunun farklı bir yapısı nedeniyle sütle besleme döneminde, buzağı tarafından içilen süt işkembeye uğramadan direkt olarak şirdene geçer. İşkembe, ancak buzağı başlangıç yemlerinin ve kaliteli kuru otların tüketilmesinden sonra gelişir.
Buzağıların sindirim sistemlerinin gelişebilmesi için özellikle buzağı başlangıç yemlerinin doğumdan sonra 3. günden itibaren buzağıların önünde bulundurulması gerekir. Ayrıca buzağıların önünde kaliteli kuru ot, kuru yonca ve temiz su da olmalıdır. Buzağılar tam yağlı sütle, yağsız sütle, ekşitilmiş ağız sütü ile, süt ikame yemleri ile ve antibiyotikli sütlerle beslenebilirler.
6.1.2.1.TAM YAĞLI SÜTLE BESLEME
Sağlıklı buzağılar 3-4 haftalıkken sütten kesilebilirler. Ancak 8 haftadan önce sütten kesmemek gereklidir. Buzağılar ülkemizde genellikle 75-90 gün süreyle sütle beslenmektedirler. Sütten kesilecek buzağıların günde en az 500-700 g buzağı başlangıç yemi tüketebilmesi gerekir.
6.1.2.2.YAĞSIZ SÜTLE BESLEME
Tam yağlı sütten tasarruf amacıyla özellikle ileride genç sığır besisine alınacak erkek buzağılara, 2. ve 4. haftalar arasında azalan miktarda tam yağlı süt, artan miktarlarda yağsız süt verilmeye başlanır. Yağsız süt verildiğinde, buzağı başlangıç yemine vitamin A, D ve E katılmalıdır.
6.1.2.3.EKŞİTİLMİŞ SÜTLE BESLEME
Ağız sütünün yeni doğan buzağının tüketebileceğinden fazlası ekşitilerek buzağıların beslenmesinde kullanılabilir. Ancak ağız sütünün katı madde miktarı normal sütten fazla olduğu için buzağılara verilirken bir miktar su ilave edilmelidir. Ağız sütünün ekşitilerek saklanmasında şu hususlara dikkat edilmelidir.
Ekşitilecek ağız sütü plastik bidonlarda saklanmalı, metal kaplarda saklanmamalıdır. Aksi takdirde ekşitilmiş ağız sütü içinde oluşan asitler metal yüzeyi aşındırarak metal zehirlenmesine yol açabilir.
Ağız sütü doğal olarak ekşitilebilir. Ancak özellikle yaz aylarında doğal ekşitme istenildiği gibi sonuç vermez ve ağız sütü içilemeyecek kadar asidik olabilir. Bu nedenle bazı asitler katılarak güvenli bir ekşitme sağlanmalıdır. Güvenli ekşitmede 100 kg ağız sütüne 300 g Formik asit veya 700 g Asetik asit veya 100 g Propiyonik asit eklenir.
özellikle yaz aylarında 3-4 haftadan fazla bekletilmiş ve ekşitilmiş ağız sütü buzağılara verilmemelidir.
Ağız sütü ekşitilirken günde iki kez karıştırılmalıdır. Ekşitilerek verilen ağız sütü buzağılara verilmeden önce de iyice karıştırılmalıdır.
Ekşitilmiş ağız sütü buzağının ağırlığına ve sütün konsantrasyonuna göre buzağıya verilmeden önce bir miktar su ile sulandırılır. Sulandırma 35-37 oC deki sıcak su ile yapılırsa buzağılar tarafından daha iyi tüketilir.
6.1.2.4.SÜT İKAME YEMLERİ İLE BESLEME
Süt ikame yemleri süt yerine kullanılan toz haldeki yemlerdir. Bu yemler sütten daha ucuza sağlanabildiği zaman kullanılmalıdır. Süt ikame yemleri kullanılmadan önce su ile sulandırılarak buzağılara verilmeli ve proteini % 20-22 olmalıdır. Bu yemlerdeki protein kaynaklarının süt ve süt ürünlerinden olması sindirilebilirliğini artırır. İkame yemin proteini soya gibi bitkisel kaynaklardan sağlanıyorsa sindirimi daha düşük olacağından protein düzeyinin % 22-24 olması gerekir. İyi bir süt ikame yeminde yağ oranının en az % 10 olması istenir. Süt ikame yemlerinde buzağılar tarafından sindirilemediği için, şeker ve nişastanın bulunmaması gerekir.
6.1.2.5.ANTİBİYOTİKLİ SÜTLERLE BESLEME
Tedavi amacıyla antibiyotik uygulanan ineklerin sütü, satılamayacağı veya başka şekilde tüketilemeyeceği için, buzağıların beslenmesinde kullanılabilir. Antibiyotik içeren sütler ağız sütleri gibi ekşitilerek kullanılabilir. Ancak mastit tedavisi gören ve bu amaçla meme içine ilaç verilen memelerdeki sütler içirilmemelidir.
6.1.3.BUZAĞI BAŞLANGIÇ YEMLERİ
İyi kalitede buzağı başlangıç yemi buzağıya doğumdan sonra 3. günden itibaren verilmeye başlanmalıdır. Karma yemlerin erken verilmesi, işkembenin gelişimi için kuru otların verilmesinden çok daha fazla önem arz eder.
Karma yemler işkembe yüzeyindeki papillaların gelişimini teşvik eder. Buzağı başlangıç yemleri, enerjice zengin, fazla ince öğütülmemiş ve en az %18 ham protein içermelidir. Başlangıç yeminin tüketimini artırmak için tane yemler, tüm olarak, kabaca öğütülmüş olarak, kırılmış olarak veya ezilmiş olarak verilmelidir. öğütülmemiş tüm haldeki tane yemler, özellikle yulaf, başlangıç yemlerinde bulunabilir ve 3 aylık yaşa kadar buzağılar tane yemleri tüm olarak tüketebilirler.
Başlangıç yemleri içinde % 5 civarında melas bulunması hem iştahı artırır hem de yemde tozlaşmayı önler. Buzağı başlangıç yemleri, buzağılar 12 haftalık oluncaya kadar yedirilir ve yem tüketimi günde 1,5-2 kg olacak şekilde sınırlanmalıdır.
6.1.4.BUZAĞI BÜYÜTME YEMLERİ
Buzağılar sütten kesildikten sonra buzağı başlangıç yemleri azaltılarak buzağı büyütme yemlerine geçilir. Buzağı büyütme yemlerine 3. aydan sonra başlanmalıdır. Bu dönemde buzağıların en az 600-700 g karma yem tüketmeleri gerekir. Buzağıların sütten kesildikten sonra 100 kg canlı ağırlığa ulaşıncaya kadar olan dönemde yeterli miktarda karma yem tüketmeleri sağlanmalıdır.Buzağı ve danaları beslerken, işkembenin mümkün olduğunca erken gelişimini hedefleyen bir besleme programı yapılmalıdır.
3. günden itibaren buzağıların önünde kaliteli ve iştah açıcı buzağı başlangıç yemi ve temiz su bulundurulmalıdır. Yemlerin temiz, kuru ve küflenmemiş olmasına dikkat edilmelidir.
6.1.5.KURU OT VE SİLAJ
Buzağılara 5-10 günden itibaren iyi kaliteli kuru otlar özellikle yonca kuru otu verilir. Buzağılara 3 aylık yaştan önce silaj verilmemelidir. İyi kalitede buzağı başlangıç yemleri, buzağıların büyümesi için, en iyi kalitede kuru ottan çok daha fazla enerji sağlar. özellikle ilk 3 ay kuru ot, buzağı başlangıç yemlerinin yerini almamalıdır.
6.1.6.SU TÜKETİMİ
Buzağıların önünde, 3. günden itibaren, temiz su bulundurulmalıdır. önlerinde devamlı temiz ve taze su bulunan buzağıların yem tüketimleri artar ve daha hızlı büyürler. özellikle yaz aylarında su tüketimi artabilir.
6.1.7.BUZAĞI KULÜBELERİ
Çoğu hastalıklar aynı bölmede tutulan buzağılar arasında kolaylıkla yayılır. Bunun için buzağıların en az 30 gün, şartlar müsait ise sütten kesilinceye kadar ferdi buzağı bölmelerinde tutulmaları gerekir. Ancak bu süre sonunda buzağılar, fazla kalabalık olmayan bölmelerde birlikte tutulabilirler.
Buzağı ölümlerinin ve kronik hastalıkların yaygın olduğu işletmelerde ahırlardan ayrı bir yerde, dışarıda ferdi buzağı kulübelerinin yapılması önerilir. Buzağı kulübeleri ahşap, polyester, fiberglas, MDF, galvaniz saç ve eternit gibi malzemelerden yapılabilir. Kulübelerin yapımında, dayanıklı, hafif, ucuz, bakımı ve dezenfeksiyonu kolay basit malzemelerin kullanılması tercih edilmelidir. Buzağı kulübeleri ahırdan ve padoklardan uzak, iyi drenaja sahip yerlere yerleştirmelidir.
Kulübelerin fazla rüzgar almamasına dikkat edilmelidir. Kulübeler ahır çatısından akan sulardan ve havalandırma sistemlerinden uzak olmalıdır. Kulübelerin yerleştirildiği alan düz ise su basmasını önlemek için kulübeler, en az 15 cm yükseklikte kurulmalı ve önlerine küçük çakıl-kum serilmelidir. Kışın kulübelerin içine bol ve kuru altlık serilmeli, yazın ise sadece kuru kum serilmelidir. Kuru kum sineklerle mücadeleye de yardım eder. Kulübelerin birbirlerinden en az 115 cm uzak olması hastalıkların yayılmasını önler. Buzağı kulübelerinin önü açık olmalı, kapatılmamalıdır. önü kapatılan kulübelerde hava değişimi sağlanamaz.
6.1.8.BUZAĞI İSHALİ
Bakım ve beslemedeki hatalar buzağılarda ishallere sebep olur. İshalleri önlemek için şu tedbirler alınmalıdır.
1.Buzağı bölmeleri aşırı kalabalık olmamalı, buzağı başına en az 2 m2 yer düşmelidir. Ferdi bölmelerde bulunan buzağılara 60 x 120 cm alan sağlanmalıdır.
2.Buzağı bölmelerinde havalandırma iyi yapılmalıdır. Ancak hava akımı direkt buzağının üzerine gelmemelidir. Havalandırma kışın kısa aralıklarla, yazın sık sık yapılmalıdır.
3.Buzağılar ıslak ve nemli bölmelerde tutulmamalı, altları sık sık temizlenmeli ve yataklık olarak kullanılan materyalin kuru olmasına dikkat edilmelidir.
4.Buzağılar dengeli ve yeterince beslenmeli, aşırı ve düzensiz beslemeden kaçınılmalıdır. Buzağı doğar doğmaz A,D,E vitaminleri de verilmelidir.
5.Yeni doğan buzağılara ağız sütü mutlaka verilmelidir. Analarını ememeyen buzağılara ağız sütü biberonla içirilmelidir.
6.Buzağı beslemede kullanılan kova ve biberonlar her kullanımdan sonra yıkanmalı, içinde su kalmayacak şekilde baş aşağı çevrilerek bırakılmalıdır.
6.1.9.İSHALLİ BUZAĞILAR İÇİN ELEKTROLİT
Buzağı ishallerinin erken farkına varılarak hemen önlem alınması buzağı kayıplarını önler. Eğer buzağı hafif şiddette bir ishale yakalanmışsa (yem tüketimi devam ediyor, aşırı halsizlik görünmüyor ve ateşi yoksa) elektrolit solüsyonun içirilmesi faydalı olur.
Buzağı ishalli ise verilen süt ve süt ikame yemlerinin miktarı önemli ölçüde azaltılır, hatta ishal şiddetli ise hiç verilmeyebilir. Bunların yerine sadece elektrolit verilir. Buzağıya içirilen elektrolit solüsyonları hazır alınacağı gibi evde de hazırlanabilir. Elektrolit, 4 çay kaşığı tuz, 3 çay kaşığı pasta kabartmada kullanılan soda, yarım fincan toz şeker, 4 litre 37 oC'deki su ile karıştırılarak hazırlanır, Hazırlanan bu elektrolitten buzağının canlı ağırlığının 1/10'u kadar verilir. 50 kg ağırlığındaki buzağıya günde 5 kg bu elektrolitten içirilir. Bu miktarın kısa aralıklarla 3-4 kez verilmesi daha uygundur.
6.2. DANALARIN BAKIM VE BESLENMESİ
İlerde süt ineği olacak danaların ve düvelerin bakım ve beslenmeleri süt ineklerine göre daha kolay ve ucuzdur. Bu dönemde ekonomik bir besleme ile dana ve düvelerin normal büyümelerini sağlamak gerekir.
Damızlık danalara kaliteli kaba ve kesif yemler erken yaşta yeterli miktarda verilerek büyüme teşvik edilmelidir. Fakat aşırı enerji içeren yemler verilmemelidir. Zira aşırı enerji yağlanmaya neden olur, bu da meme bezlerinin gelişimini olumsuz etkiler, üremede problemler oluşturur. Aşırı enerji alımı, danaların olması gerekenden daha önce erginliğe ulaşmalarına da neden olur. Bu nedenle süt emme döneminden sonra da günlük ağırlık artışı 700-800 g kadar olmalı ve cinsel olgunluk yaşı kontrol altına alınmalıdır. Bunun için, danaların karma yem tüketimi sınırlı, kaba yem tüketimi sınırsız olarak verilmelidir.
Danalara iyi kalitede kuru otlar, mısır silajı, fiğ+tahıl karışımı silajları sınırsız olarak verilirken, karma yem günde 2 kg kadar verilmelidir. Eğer verilen kuru ot ve silajların kalitesi çok iyi değilse karma yem miktarı 2.5-3 kg'a kadar çıkarılabilir. Danalar iyi kaliteli çayır ve meralardan faydalanabilirler. Fakat mutlaka karma yemle desteklenmeleri gerekir.
Açıkta Serbest Sistem Besicilik
Genç erkek sığırların büyüme dönemlerinde, uygun yemlerle, en kısa sürede ekonomik canlı ağırlıklarına ulaştırılmalarına BESİ denir. Bu tanımdan giderek besiciliğin önemli noktalarına değinebiliriz. En başta genç erkek sığırların iyi besi tutacağı bilinmelidir. Doğu bölgelerimizden satın alınan iki-iki buçuk yaşlarındaki erkek danalar kısa sürede besi alırlar ve kazançlı olabilirler. Bu tip besi şekli yukarıdaki tanıma tam olarak uymaz. Buna "telafi edici ağırlık artışı" adı verilir.
Gerçek anlamda besi, büyümenin yem Kültür ırklarında en uygun kesime gitme canlı ağırlığı 550 kg, en fazla 600 kg'dır. Bu ırkların erkek danaları daha uzun süre beslenirlerse ağırlık artışı sağlayabilirler. Fakat, kazandıkları artış yedikleri yemle kıyas edildiğinde ekonomik olmaz. Yani daha çok yedikleri halde aynı ağırlık artışını sürdürürler. Çünkü her hayvan canlı ağırlığına orantılı biçimde yem tüketir. Açıkta serbest sistem besicilik ülkemizin çok yağış alan Doğu Karadeniz bölgesi dışında kesinlikle tavsiye edilebilecek bir yöntemdir. Açık Serbest Sistemde danalar daha hızlı artış sağlarlar, daha sağlıklı olurlar, kesim sonrası tercih edilen yağsız et elde edilir. İlk defa yapılacak besi yerleri için sabit yatırım tutarı çok düşüktür.
Açıkta besicilik için akla her zaman soğuktan dolayı zararlar gelse de, soğuktan değil, sıcaktan korkmak gerekir. Soğukla veya aşırı rüzgarla ilgili olarak aşağıdan yukarıya doğru kullanılan perde sistemleriyle geçici önlemler almak mümkündür. Sıcak, sığırların iştahını kesen ve ağırlık artışını azaltan en önemli etkendir. Sıcak günlerde danaların korunabilmesi için bir gölgelik yapılması, üzerlerine su püskürtülmesi yerinde olur. Kapalı ahırlar canlı ağırlık artışını azaltacağı gibi solunum yolu enfeksiyonlarının artmasına sebep olabilir.
Açıkta serbest sistemin en önemli özelliklerinden biri yem ve suyun serbest tüketime sunulmasıdır.
Danaların önünde daima yem bulunmalı, suluklar şamandıralı olmalıdır. Her bir bölmeye konulacak hayvan grupları mümkün olduğu kadar bir seferde oluşturulmalı, gruplar arasında değişiklikler yapılmamalı, mutlaka yapılması gerekiyorsa gece yapılmalıdır. Gruplar birbirine yakın cüssedeki danalardan oluşturulmalı, çok küçüklerle, çok iriler aynı padoğa konulmamalıdır.le kamçılanmasıdır.
Besi Danalarının Yem Formülasyonları Hakkında Önemli Bilgiler:
Besi danaları arpa-buğday-mısır gibi taneli yemlerden tükettikleri zaman canlı ağırlık artışı sağlarlar. Taneli yemler daima iri kırılmış veya ezilmiş olmalı, kesinlikle un haline getirilmemelidir.
Rasyonda kaba yem, kesif yem, protein-enerji dengeleri çok önemlidir. Asidoz yapmayacak kadar kaba yem (yonca, saman) verilmeli, ancak kaba-kesif yem oranı % 15 - % 85 gibi tutulmalıdır.
Su ve yem tamamen serbest olmalıdır.
Hayvanların yem tüketimi canlı ağırlıklarına orantılıdır.
Yem değişiklilerinde ve ilk defa besiye başlandığında mutlaka 10-15 günlük alıştırma periyodu geçirilmelidir.
Yem formülasyonlarında posaların %10 civarında kuru madde ihtiva ettikleri akılda tutulmalıdır. Silajlar ise kesim dönemine bağlı olarak % 30 civarında kuru madde içer irler. Zaten bunun altında kuru madde içeriği olan silajlar "Kaliteli silaj" değildirler.
Düvelerin Bakım ve Beslenmesi
Eğer çok iyi kalitede kaba yem varsa, bir yaşın üzerindeki düveler sadece kaba yemle dahi beslenebilirler. Bunun yanında kalsiyum, fosfor ve mineral içeren yalama taşları devamlı önlerinde bulundurulmalıdır. Düveler bu dönemde günde 700-800 g ağırlık artışı sağlamalıdırlar.
Düvelerin 15. ayda ilk aşımda kullanılmaları için, bu yaşta 350 kg ağırlığa ulaşmaları hedeflenmelidir. Eğer büyüme yeterli değilse bir miktar karma yem verilir. Enerji, fosfor ve vitamin A eksikliği olan düveler kızgınlık belirtileri göstermezler. Düveler için baklagil veya baklagil-buğdaygil karışımı kuru otlar mükemmel bir kaba yem kaynağıdırlar. özellikle erken biçilmiş otların, geç biçilmiş otlara göre besin madde içerikleri daha yüksektir.
Mısır silajı, bir yaşın üzerindeki düveler için iyi bir kaba yem kaynağıdır. Ancak düvelere sınırsız verilmemelidir. Fazla enerji yağlanmalarına neden olur. Düvelere 10-15 kg mısır silajı verilebilir.
Mısır silajı enerjice zengin olmasına karşın protein, kalsiyum ve fosfor yönünden fakirdir. Bu nedenle kaba yem olarak mısır silajı yedirilen düvelerin karma yemlerinin büyük oranda proteince zengin soya ve pamuk tohumu küspeleri gibi yağlı tohum küspelerinden oluşması gerekir. Mısır silajı bir miktar yonca kuru otu ile birlikte verilirse protein ve kalsiyumca desteklenmiş olur.
Düvelere karma yem verilirken, verilecek miktar ve protein içeriği verilen kaba yemin cinsine ve kalitesine göre değişir.
YENI DOĞUM YAPAN INEKLERDE SÜTÜN PIK SEVIYESI NASIL TAHMIN EDILIR?
Bunun önemi nedir?
İneklerin pik seviyesinin tahmini:
Doğumdan sonraki 5.inci günde sağılan sütün 12-13 litre fazlası pik seviyesidir. Örneğin; doğumdan 5 gün sonra 20 litre süt veren bir inek 20+12/13=32-33 litre ile pik seviyesine ulaşacaktır.
Bu rakam ilk doğumunu yapan düvelerde 18 kg.dır. Örnek: 20+18=38 kg. pik seviyesi
Önemi: Eğer bu miktara erişilemiyorsa "yetersiz enerji problemi var" demektir.
Bu durum; süt veriminde istenen seviyeye ulaşamamanın yanısıra ineğin tekrar gebe kalmasında problem yaşanabileceğini, rasyonun özellikle enerji yönünden kontrol edilmesi gerektiğini ya da enerji desteklerinin verilmesi gerektiğini gösterir.
KURUDAKI İNEKLERIN BESLEMESINDE DIKKAT EDILECEK NOKTALAR:
Rasyon, protein, enerji, selüloz, vitamin ve mineraller açısından dengeli olmalıdır.
Kurudaki ineklerin gezinti alanı olmalı ve gezmeleri sağlanmalıdır.
Kurudaki inekler laktasyondakilerden daha şişman olmamalıdır.
Doğuma on beş gün kalana dek tane yemler kısıtlanmalı, ancak doğuma on beş gün kala tekrar kademeli olarak verilmelidir.
Kuru ot verilmeli, silaj verilmemelidir.
Toplam rasyonda kaba yem-kesif yem dengesi sağlanmış olmalıdır.
Laktasyonun pik seviyesi geçtikten ve gebelik oluştuktan sonra kesif yem azaltılmalı, ineklerin şişmanlaması önlenmelidir.
İneklerin kuruda kalma dönemi normal olarak 50-70 gündür. Kuru dönemin uzun olmamasına dikkat edilmelidir.
Ketosis (Asestonemi)
Sütçü ineklerde erken laktasyonda görülen, hipoglisemi ve hiperketonemi ile karakterize metabolik bir hastalıktır. Ketosis olaylarında kan şekeri düşer, kanda, bütün vücut sıvılarında ve dokularında keton cisimcikleri adı verilen Aseton, Asetoasetat, Betahidroksibutirat miktarları artar.
Abomasumun (Şirdenin )yer değiştirmesi, metritis, sonun atılamaması, mastitis, RPT ile ketosis birbirlerini izleyerek ya da birlikte görülebilirler. Bazen topallık ve nefritis olaylarıyla da kombine ketosis vakalarına rastlanır. Ketosise enerji noksanlığı, protein fazlalığı, aşırı yağlanma, ketojenik etkisinden dolayı, kötü kaliteli silaj sebep olabilir.
Doğumu takiben ikinci-altıncı hafta arasında ketosisin görülme sıklığı artar. Bu dönem ineğin süt veriminin yükseldiği, enerji ihtiyacının arttığı dönemdir. Doğum öncesi yanlış beslenerek şişmanlatılmış ineklerde yağların mobilizasyonu, karaciğerde yağlanma ve hepatik ketogenesis ketosiz'i başlatan etkenlerdir.
Ketosis ile mastitis olaylarının ve vücudun genel immun sisteminin çok yakından ilgisi olduğu bilinmektedir. Diğer yandan subklinik ketosisten'de söz etmek gerekir. Eğer farkedilmemiş subklinik ketosis söz konusuysa döl tutmama ile karşı karşıya kalmak kaçınılmaz olur.
Ketosis çoğunlukla yüksek verimli ineklerde ortaya çıkar.
İştah kaybı,
ani zayıflama,
süt veriminin azalması,
işkembe hareketlerinin,
dolayısıyla geviş getirmenin durması
,
ineğin nefesinde aseton kokusu,
dışkının kuru, adeta,
kestane gibi olması tipik belirtilerdir.
İleri derecede ketosis olaylarında sinirsel belirtiler görülür.
Başını duvara dayama,
körlük halleri, aşırı yalanma,
kendi etrafında dönme,
böğürme,
aşırı hassasiyet,
orta derecede titreme gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Mastitis
Mastitis, mikropların süt ineklerinde yol açtığı bir meme iltihabıdır. Süt ve süt ineğinin en büyük düşmanıdır.
Hastalığın etkenleri :
Bakteriyel, Viral, Mantar ve Nonspesifik nedenler olarak 4 'e ayrılır. En önemli etkenler bakteriyel olanlardır.
1 )İnvizon dönemi : Mikroplar meme kanalına girerler.
2 )Enfeksiyon dönemi :Meme kanalına giren mikroplar meme boşluklarında aktif olarak çoğalırlar ve meme dokusunu kaparlar.
3 )Yangı dönemi : Memeye yerleşen mikropların oluşturduğu toksik (zehirli) ve diğer maddelere karşı organizmanın reaksiyon göstermesi sonucu yangı şekillenir. Memede apseler ve süt kanalında bozukluklar meydana gelir.
Hastalığın seyri :
Hastalık genelde 3 Şekilde görülür:
1 )Akut mastitis:Hayvanın genel durumunun bozulmasıyla birlikte meme lobları şişmiş, sıcak, sert ve ağrılı yangıdan dolayı kızarmıştır. Süt sulu, pıhtılı, irinli ve kanlı bir şekilde gelir.
2 )Supakut mastitis: Memede yangı belirgin değildir. Sütte koyu pıhtılar vardır
3 )Kronik mastitis: Akut ve supakut mastitisler sonucu şekillenebilir. Yangı görülmez, sütte ise gözle görülür bir değişiklik olmaz.
Hastalığın bulaşması :
HASTALIĞIN BIR HAYVANDAN DIĞERINE BULAŞMASINDA ROL OYNAYAN SEBEPLER ŞUNLARDIR:
Süt sağan kişiler
Süt makinaları
Buzağılar
Hastaların ayrılmaması
Barınakların iyi temizlenmemesi
Hastalığın teşhisi;hastalığın erken teşhisinde ve zaman geçirilmeden tedaviye başlanmasında klinik belirtilerin önemi fazladır.
Hastalıkta :
Sütte pıhtılaşmalar
Memede gözle görülür değişiklikler, torbada şişlik, sertlik ve kızarıklıklar
Meme uçlarında acı, ağrı
Ateş
Bu belirtilerin görülmesinin yanında basit kimyasal teşhis metotlarıyla da teşhis her zaman mümkündür.
Erken teşhis ve erken tedavi meme körlüğünü ve süt kaybını önleyecektir.
Hastalığın etkileri:
Mastitis genel olarak
1- Süt erimini düşürür
2- Sütün kalitesini ve yağ oranını düşürür
3- Meme körleşmesine yol açar
4- Sağmal hayvanların değerini düşürerek kasaplık durumuna getirir
5- Mastitisli hayvanın sütü insan sağlığına zararlıdır
Mastitis de koruyucu ve sağım metodları :
Ahırın temizliğine ve dezenfeksiyonuna dikkat etmeli, hayvanların yattıkları yer uygun olmalıdır.
Hayvanlar soğukta bırakılmamalı, genç hayvanlar yaşlılardan ayrılmalıdır.
Süt emen buzağılarda tabii emmeye son verilmeli, buzağıya hastalıklı süt içirilmemelidir.
Kalıtsal meme bozukluğu bulunan inekler sürüden çıkarılmalı, memesi tahrip olmuş hayvanlar kasaplık edilmelidir.
Sağım esnasında sağlık kurallarına harfiyyen uyulmalı, elle yapılan sağım uygun şekilde yapılmalı, memede kesinlikle süt bırakılmamalıdır.
Sağımdan önce sağımı takiben meme mutlaka ılık suyla yıkanmalı ve kurutulmalıdır.
Süt sağım makinalarının temizliğine ve dezenfeksiyonuna dikkat edilmelidir.
Meme içine ilaç vermede, meme kanalına mikrop gitmemesi için çok dikkat edilmelidir.
Yetiştiriciler, bu gibi durumlarda veteriner hekimle istişare halinde bulunmalıdırlar.
Erken teşhis ile birlikte hastalık etkenine göre hemen uygun bir antibiyotikle tedaviye geçilmelidir. Erken uygulamalarda tedavi imkanı daha fazladır.
Laminitis
Kaba yem-kesif yem dengesi bozukluğu ile ortaya çıkan topallık ile kendini gösteren bir problemdir. İnek ayakta durmakta rahatsızlık çeker, verim düşüklüğü ortaya çıkar. Daha çok işkembede oluşan aşırı histaminin kan dolaşımıyla ayaklara gitmesi sonucu meydana gelir.
Karaciğer apsesi de kaba ve kesif yem oranının bozukluğu ile ilgili olarak, işkembede oluşan asitin işkembeyi zedelemesi sonucunda mikropların kan dolaşımına girmesiyle ortaya çıkan problemlerdir.Kan dolaşımına giren bakteriler vena porta yoluyla Karaciğere ulaşarak karaciğer apselerine ve ilerlemiş olaylarda ise karaciğer fonksiyonlarının bozulmasına sebep olurlar.
Süt yağı oranının düşmesi ile karşı karşıya kalındığında yine asidoz yönünden bir inceleme yapılmalıdır. Kaba-Kesif yem oranı gözden geçirilmeli, ayak problemi olup olmadığına dikkat edilmelidir.Çok ince kıyılmış kaba yemler süt yağı oranının düşmesine sebep olabilir. Böyle bir problemde rasyonun kuru maddesinin binde beşi kadar sodyum bikarbonatın yeme ilavesi yararlı olur. Kuru dönem hayvanlarda iç ve dış parazit mücadelesi için en uygun dönemdir. Yeme katılarak ya da enjeksiyon tarzında A.D.E vitaminleri ile kuru dönemdeki inekleri desteklemek gerekir.
Doğumdan 3 hafta önce uygulanan Selenyum ve vitamin E enjeksiyonları ya da bunların yeme katılmaları sonun atılamaması olaylarını önler.Kurudaki inekler temiz rahat bir ortamda bulundurulmalı ve hareket edebilmelidirler. Aşırı sıcaklıkla ilgili tedbirler mutlaka alınmalıdır.
Süt Humması
Kuru dönemde yetersiz besleme sonucu Ca ve P metabolizması bozukluğu temel nedenidir.
Kurudaki ineklerin yemlemeyle birlikte kalsiyumca zengin beslenmesi sonucu iştahın kesilmesi, kaslarda titremeler ve sallantı oluşur. İleri safhalarda ineklerde bilinç kapanır, inlemeler başlar ve boyun kasları kasılır. Vücut ısısı hızla düşer, nabız yükselir, inek yatar ve son olarak komaya girer.
Asidozis
Asidozis, arpa, buğday, mısır vb. enerjisi yüksek dane yemlerin yüksek miktarda tükettirilmesi sonucu rumen pH’sının düşmesiyle ortaya çıkan metabolik bir hastalıktır.
Asidoz olan hayvanlarda iştah kaybı, stres, böğürme, rumende şişme, ishal başlıca belirtilerdir.
Asidozis
Asidozis, arpa, buğday, mısır vb. enerjisi yüksek dane yemlerin yüksek miktarda tükettirilmesi sonucu rumen pH’sının düşmesiyle ortaya çıkan metabolik bir hastalıktır.
Asidoz olan hayvanlarda iştah kaybı, stres, böğürme, rumende şişme, ishal başlıca belirtilerdir.
Septisemi
Asidozis, arpa, buğday, mısır vb. enerjisi yüksek dane yemlerin yüksek miktarda tükettirilmesi sonucu rumen pH’sının düşmesiyle ortaya çıkan metabolik bir hastalıktır.
Asidoz olan hayvanlarda iştah kaybı, stres, böğürme, rumende şişme, ishal başlıca belirtilerdir.
Şap
Halk arasında tabak hastalığı olarak bilinen, bütün çift tırnaklı hayvan türlerinde görülebilen bulaşıcı bir hastalıktır.
Sığırlar, domuzlar, koyunlar ve keçiler hastalığa çok çabuk yakalanırlar.Öncelikli olarak hayvanın ağız içi, tırnaklar, memeler, işkembe de çeşitli (kesecikler) yaralarla karakterizedir. Hayvan, yaşına ve cinsiyetine göre hassasiyet gösterir. Şap hastalığının etkeni bir virüs olup, birbirinden farklı 7 tipi mevcuttur. Bunlar A, O, C, Sat 2, Sat 3 ve Asya 1 Tipi olarak adlandırır. Tiplerin içinde ayrıca çok sayıda alt tipler mevcuttur. Koruyucu aşılar buna göre hazırlanır. Hasta hayvanların sağlamlara teması, idrar, gübre, süt, sperma ile bulaşma olur. Ayrıca hastalık etkeninin bulaşmış olduğu deri, yem, yataklık, ot, su, bakıcı, nakil vasıtaları, hastalıklı etlerden yapılan salam, sosis, gibi ürünler ile fare, kuş, yılan, kaplumbağa, gibi taşıyıcılarla da bulaştırma mümkündür.
Şap, sürüler arasında direk temas ve havadaki virüsün teneffüs edilmesiyle bulaşır. Sap virüsü, karada rüzgar yoluyla kilometrelerce uzaklara taşınabilmektedir. Suda ise mesafe daha da artmaktadır. Araçlar, aletler, tarım ürünleri ve insanlar da taşıma görevi görür. İçi su dolu kabarcıklar ilk belirtilerdir. Diğer belirtiler arasında ise topallık, uyuşukluk, iştah kaybı ve sütten kesilme bulunmaktadır.
Hastaların ağızlarından ip gibi salya akar, ateş 40 -41 C, ağız şapırdatması ve sütten kesilme, dilinde, dişetlerinde, dudağın iç kısmında mercimek veya fındık büyüklüğünde su keseleri (veziküller) görülür. Takip eden günlerde ayak tırnak aralarında, memelerde, boynuz diplerinde, burunda enfekte yaralar oluşur.
Kültür ırkı sığırlarda ve körpe buzağılarda hastalık çok çabuk seyreder. Hastalık belirtileri tam olarak meydana çıkmadan solunum güçlüğü ve kalp yetmezliğinden aniden ölebilirler.
TEMEL BİLGİLER
Sığırlarda Kış Dizanterisi
“Kıs Dizanterisi” adından da anlasılacagı gibi, Kasım ayından Mart ayına kadar soguk mevsimler boyunca ortaya çıkabilen ve sürüdeki bütün hayvanları ama özellikle ergin sıgırları etkileyen viral bir hastalıktır. Bol sulu, orta derecede kokulu ishal görülür ve bazı hayvanlarda dıskıda kan da bulunabilir. Hastalıgın birincil etkeni kesin olarak tanımlanmamıs olmasına ragmen, buzagılarda erken dönem ishallerinin en az %12’ sinden sorumlu olan “Coronavirus” olduguna dair yaygın bir görüs mevcuttur. Coronavirus, bazen insanlarda da ishal salgınlarına yol açan bir etkendir. Ilk etapta hastalıgın yem maddesi kaynaklı oldugu düsünülür ve isletmede kısa süreli bir “alarm” durumu yasanır. Ancak bu günler boyunca hayvanların küçük bir kısmı hariç yemlerini tüketir ve bazıları haf sancılı da olsa normal yasamlarına devam ederler. 2 hafta içinde isletmedeki neredeyse bütün hayvanlar az ya da çok etkilenerek hastalıgı geçirmis olur. Hastalık belirtileri basladıktan sonraki iyilesme süreci 1-4 gün arasındadır ve hayvanların büyük bir kısmı az etkilenir ve herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kendi kendilerine iyilesirler. Neredeyse bir anda sürünün tamamı hastalanır ve yine büyük bir hızla iyilesir. NEDEN ÖNEMLIDIR: Önemi ekonomiktir. Ölüm normalde hiç görülmemesine ragmen yüksek düzeyde etkilenmis ineklerde %5 ila %50 arasında süt kaybı olusabilir ve olusan ishale baglı büyük miktarda vücut sıvısı kaybı sekillenir. Bununla birlikte etken, iskembedeki “Papilla” lar gibi çalısan ve bagırsak yüzeyini olusturan “VILLI” adı verilen emici çıkıntılara hasar verir ve ortaya besin maddeleri ve suyun emilimi ile ilgili problemler çıkar. NE YAPILMALIDIR: Öncelikle Veteriner Hekim ile temasa geçilerek, yüksek düzeyde etkilenmis hayvanların kaybettigi sıvının yerine konup, direnci düsen hayvanların ikincil enfeksiyonlardan korunması maksadıyla destek tedavisi protokolü düzenlenmesi saglanmalıdır. Ayrıca bu hayvanların içme suyuna da yine elektrolit ve kolay kullanılabilir enerji içeren hazır preparatlar konulabilir. Bulasmayı engellemek için, gübre temizlemekte kullanılan hiçbir ekipman yem hazırlamak için kullanılmamalıdır. Isletmeler, dısarıdan araç ve insan girisinde koruma önlemleri almalı, araç, çizme, elbise, el temizligi ve genel biyogüvenlik kurallarına titizlikle uyulmalıdır. Çevrede hasta hayvanların bulundugu bir isletme varsa, yine giris çıkıslar kontrol altına alınmalıdır. Bunun yanı sıra, buzagıların ilk hafta ishallerine karsı ineklerin agız sütü kalitesini arttırmak için gebelik döneminde uygulanan karma asılar, buzagıları ilk hafta ishallerinden korudugu gibi, inekleri de“kıs dizanterisi”ne karsı koruyabilir.
Hayvan Konforu
“Konfor”un kelime anlamı RAHATLIK’tır. Sütü ve Eti için beslenen çiftlik hayvanlarında “Hayvan Konforu” kavramı, ana karnından baslayarak, et elde edilmesi için kesildigi dakikaya kadar bütün ömrü boyunca önemlidir. Her hayvan; temiz, kuru, havadar, sıkısık olmayan, normal sıcaklık ve rutubette olan, acı çekmeden yürüyüp, yatıp kalkabilecegi bir zeminde barınmayı ve yeme kolay ulasabilecegi, yani “KONFORLU” bir ortamı hak eder. Çünkü aslında bunlar bize para kazandıran isçilere benzetilebilir. NEDEN ÖNEMLIDIR: Bir süt inegi günde 10-14 saatini yatarak geçirmelidir. Aslında bu tam bir dinlenme hali degildir. Çünkü inekler yattıklarında meme dokudan geçen kan miktarı %20-25 artar. Bu da süt verimi artısı demektir. Bir inegin günde 1 saat fazla yatması 0,9-1,5 litre daha fazla süt üretmesi demektir. Böylece inekler yattıkları yerden bize para kazandırmıs olur. Rahatsız ve hatalı ölçülendirilmis yataklar bu üretime engel olur. Isletmelerin devamını saglayan “Süt Verimi” de, “Döl Verimi” de HORMONLARLA yönetilen olaylardır. Fakat yasadıgı ortamı konforsuz olan hayvanda STRES HORMONLARI üretilir. Bu stres hormonları insanlarda da, hayvanlarda da verimsizlik sebebidir. Sagım sırasında sert davranılan bir inegin sütünü kesmesi de sonucu itibariyle benzer bir olaydır. Bunun yanı sıra Stres hormonu canlıların bagısıklık sistemini baskılar ve hastalıklara açık hale getirir. 45-60 gün içinde; 650-700 kg arasında olan inegimizin vücudunun 100-150 kilosunu kaybederek dogum yapıp, dogurdugu buzagısına bakıp, yaralarını iyilestirirken az yiyerek çok süt vermesini ve bu süre içinde tekrar gebe kalmasını istiyoruz. Bütün bunları isterken sizce, ineklerimizin ihtiyaçlarını karsılıyor muyuz ? NE YAPILMALIDIR: Öncelikle hayvanların ihtiyaçlarını onların beden dillerinden okumayı ögrenmeliyiz. Yüksek verimli hayvanlar nispeten kolay ve rahat yasam kosullarına ihtiyaç duyarlar. Onlara saglayacagımız rahat ortam, hayvanlarımıza bir lütuf degil, elde etmeyi umdugumuz yüksek verimlilik içindir. Dogal yasamlarında bu hayvanlar kendileri için en konforlu ortamı tercih ettikleri gibi, eger önlerine sunulursa çiftlik ortamında da en konforlu olanı tercih ederler. Yaz aylarında gece vakti barınakta dagınık halde yatan ineklerin, gündüz vakti barınagın en fazla esinti alan kısmında durmaları konfor tercihinin açık bir göstergesidir. Barınakları dizayn ederken genel uygulama olarak, inekleri beton zeminlerde yasamaya mahkum etmekteyiz. Belki de artık “Genis çatı-Toprak taban” barınak sistemlerine geçme zamanımız gelmistir.Çünkü konfor varsa, daha kolay dogum, daha az hastalık, daha kaliteli agız sütü ve yasama ihtimali daha yüksek buzagılar ve daha çok süt ve döl verimi vardır.
Kaba Yem Biçim Zamanı
Birim ekim alanından alınacak kaba yemin; 1-En yüksek besin
maddesi 2-En yüksek miktar ve 3-En yüksek sindirilebilirlik seviyelerinin
yakalandıgı dönemde hasat edilmesidir. Bu noktada öncelikler eldeki
hayvan tipine ve verim seviyesine, kaba yemin çesidine, iklim durumuna ve
tarlaya daha sonra ekilecek ürüne göre degiskenlik gösterir. Bir inek için
“YEM” denilince esas odak noktası, toplam tüketiminin 3’te 2’sini olusturan ve
inegin yaratılısına uygun olan “KABA YEMLER”dir.
NEDEN ÖNEMLIDIR:
Isletme ekonomisi geregi yüksek verim rakamlarına artık daha da çok
ihtiyacımız vardır. Ancak ne yazık ki ineklerin tüketim kapasiteleri, verim
artısları ile aynı oranda artmamaktadır. Söyle ki; 20 litre süt üreten bir inek ile
40 litre süt üreten bir inek arasında %100 verim farkı varken, kuru madde
tüketimleri arasında yalnızca %30’luk bir fark mevcuttur. Ülkemizde genetik
olarak yüksek verimli ineklerin uzun süre yüksek verim gösterememe sebebi,
bu ayrımın gereginin yapılmamasıdır.
Bu durumda “SINDIRILEBILIRLIK” kavramı öne çıkar. Sindirilebilirlik, yem
olarak tüketilen her kilogram kuru madde ile gübre olarak çıkarılan kuru
madde arasındaki farktır.
Bu durum iyi kaliteli veya düsük kaliteli kömürün yanması sonrasında kalan
kül miktarı farkı gibidir. Sindirilebilirlik, toplam kuru madde alımını yani yem
tüketimini etkiler. Bazen inekler normal sayılabilecek kuru madde miktarını
tüketseler bile, süt üretiminde yetersizlik görülebilir. Bu durum genellikle
kaba yem sindirilebilirliginin düsmesiyle ilgilidir.
Bütün bitkilerin gövdesinde, tohumları olusurken, bitkiye saglamlık veren
“LIGNIN” adı verilen odunsu madde birikmeye baslar. Agaç yasken bu
sebeple egilir. Bu madde gevis getiren hayvanlar tarafından sindirilemez.
Marangoz talasının yem maddesi olarak kullanılamama sebebi de bu odunsu
maddedir.
NE YAPILMALIDIR:
Baklagil otları için artık belli bir bilinç olussa da, arpa, yulaf, tritikale
veya bugday otu gibi kuru kaba yemlerin biçim dönemleri bilerek
geciktirilmektedir.
Bu durumda otlar samanlasmakta ve sindirilebilirlikleri önemli ölçüde
azalmaktadır. Bugdaygil otları basaklar olustuktan 1 hafta sonra, daha daneler
hiç dolmadan ilk fırsatta biçilmelidir.
Isletmede hayvan sayısı yeterli ise, yüksek verim grubundaki ineklerin mısır
silajı ayrı yapılabilir. Bu mısır silajında danelerin süt çizgisinin görünmeyecegi
sekilde olgunlastırılarak enerji miktarı arttırılırken, yerden 40-50 cm yukarıdan
biçim yapılır, bitkinin odunsu kısmı alınmaz ve yüksek verimin gerektirdigi
enerji seviyesine yaklasılmaya çalısılır.
Aşılama
Aşılama, bağışıklık sisteminin hastalık yapıcı düşmanı tanıması için, ölü veya zayıflatılmış bütün mikroorganizma (bakterilerden Brusella veya virüslerden Çiçek gibi) veya ürettikleri toksin (Botulismus-Enterotoksemi) yada hücre parçalarını içeren aşıların organizmaya verilmesi işlemidir. Hayvancılıkta, genellikle ekonomik olarak yıkıcı hastalıkları kontrol altına almak maksadıyla yapılan son derece önemli bir “koruyucu hekimlik” uygulamasıdır. Aşılamada 2 amaç vardır. Bunlardan ilki; güçlü mikrop daha vücuda girmeden, gerçek hastalık durumunda bağışıklık sisteminin hastalık etkenine karşı ürettiği ve mikropları yakalayıp tutarak etkisiz hale getiren “antikor”ların bir öncü birlik gibi hazır halde kanda dolaşmasını sağlamak. İkincisi ise; bağışıklık sistemindeki hafıza hücrelerinin belleğini, risk oluşturan mikroba karşı hep taze tutmaktır.
Bu koruma süresi, birkaç aydan bir yıla ve hatta ömür boyu bağışıklığa kadar değişken olabilir. Bu sürenin belirleyicisi, kandaki antikor seviyesidir. Bağışıklık yanıtı düşmeye başlayınca aşıların tekrarlanması gerekir. Bu sebeple belli aralıklarla aşılamalar tekrarlanır.
NEDEN ÖNEMLİDİR:
Türkiye’miz; Afrika, Avrupa ve Asya’nın kesişim noktasındadır. Yalnız bununla kalmayıp, son yıllarda kesimlik veya damızlık hayvan ithalatı ile Amerika’dan Avustralya’ya kadar neredeyse bütün dünyadan ülkemize hayvan hareketleri olmuştur.
Ayrıca, göçmen kuşların kendileri veya üzerlerinde taşıdıkları parazitler ile de hastalık sebebi mikroorganizmaların taşınma riski mevcuttur. Bunun yanı sıra küresel ısınmanın bir sonucu olarak, artan sıcaklık ortalamaları sebebiyle, ekvator kuşağına yakın bölgelerdeki hastalık taşıyabilen kene türleri, ülkemizin daha geniş alanlarında görülmekte ve kış aylarının da ılık geçmesi sebebiyle sokucu ve hastalık bulaştıran sinekler de daha hızlı bir çoğalma sergilemektedir.
Kısacası aşılama, hayvan hastalıklarının yoğun olarak görüldüğü yurdumuzda damızlık hayvan üretebilmek için birinci öncelikle takip edilmesi gereken en önemli zorunluluktur. Bu etki ve konunun önemi yakın gelecekte kendini daha fazla hissettirecektir.
NE YAPILMALIDIR:
Devlet eliyle yapılan yıllık rutin aşılama programlarının işletmelere bildirilmesi ve işletmelerce takip edilmesi gerekir. İlave olarak bölgeye ait risk durumuna göre Veteriner Hekim ile yıllık aşılama protokolü hazırlanmalı ve aşılama takvimine bağlı kalınmalıdır. Bahar aylarının gelmesiyle, sokucu sineklerin ve parazitlerin ilk jenerasyonu riskli alanlarda yapılacak ilaçlamalarla yok edilmelidir. Bunun için belediyeler, Halk Sağlığı işlerini özelleştirmekten vazgeçmelidir. Veteriner Halk Sağlığı birimleri tekrar aktif biçimde kullanılmaya başlanmalıdır. Hastalık kurutma (eradikasyon) programlarına destek olunmalıdır.
Kaba Yem Planlama
NEDİR:
Bir yıl süreç için eldeki kaba yemlerin (Ot – Saman ve Silaj gibi), eldeki hayvan sayısına yetecek miktarının tespit edilmesidir. Bu hesaplama önümüzü görmemizi ve stok kontrolü yapmamızı sağlar. Stok yetersiz ise tedarik yolunun, fazla ise satış yolunun açılması düşünülebilir.
NEDEN ÖNEMLİDİR:
Ruminantların esas tüketim kalemi kaba yemlerdir. Kaba yem çeşidi ve kalitesindeki yetersizlik, sağlık problemlerini de beraberinde getirebilir. Kaba yem konusunu halletmiş bir işletmede hayvanlar, yıl boyunca yeterli, uygun ve ucuz rasyonlarla beslenebilirler. Sığır, Koyun, Keçi gibi geviş getiren hayvanlara kaliteli kaba ve konsantre yemlerin bütün yıl boyunca kesintisiz sunulabilmesi bütün verimler için bir avantajdır. Geviş getiren hayvanlar “ağız değişikliği”nden hoşlanmaz. Dengeli bir rasyonu yıl boyunca hiç sıkılmadan tüketebilir.
Örneğin; Mısır silajı ineklere, yaz ve kış 365 gün boyunca mutlaka sunulmalıdır. Fakat, mısır silajını kış aylarında 35-40 kg/inek/gün gibi yüksek miktarlarda kullanarak bitiren ve enerji gereken sıcak yaz günlerinde enerji yönünden daha zayıf olan buğdaygil otu silajları ile ineklerini besleyen ve yaz boyunca daha düşük süt verimine mahkum olan işletmeler mevcuttur. Halbuki 20-25 kg kullanılarak bu silajın yıl boyunca kullanımı sağlanabilir. İşte bu planlama eksikliği ile oluşan ve ekonomik kayıp oluşturan ve sürü sağlığını tehlikeye atan bir durumdur. Bu kısır döngü, ister ot sezonunda, ister silaj sezonunda yapılacak planlama ile giderilebilir ve sonra yıllarca süren dengeli besleme süreci başlatılabilir.
NE YAPILMALIDIR:
Bu durum için düzeltici faaliyet olarak yalnızca planlama yapmak ve alışkanlığı değiştirmeye çalışmak yeterli olmayacaktır. Finans kaynağı da bulmak gerekir. Bu kaynak reforme edilen ineklerden, kesilen danalardan veya satılan buzağılardan gelen para olabilir. Gelen para bahar-yaz döneminde ot, saman veya silaj almak için kullanılabilir. Kaba yem fiyatları artmadan yapılan bu gönüllü alışveriş, fiyat artışından sonra yapılan mecburi bir alışverişten daha kazançlıdır ve bu kazanç yıl boyunca devam edebilir.
Arazi fiyatlarının ve zirai ürünlerin fiyatlarının artması ile kaba yem temininin zorlaşacağı bir süreç başlamış olabilir. Planlı kaba yem satın alma, her süt işletmesinin yapması gereken bir uygulamadır.
İneklerde Sıcak Stresi
NEDİR:
İneklerin yaşam alanında hissedilen sıcaklık 21 C’nin üzerine çıktığında problem başlar. Hayvanların verim için gerekli olan yem tüketimi azalır, geviş getirme ve yatıp dinlenme süreleri kısalır. Bunların yerine, ayakta durur, sulukların başında veya barınağın daha esintili olan kısmında bekler ve kendini soğutmak için büyük bir gayret içine girer.
İşte ineklerin süt verimini veya yeni bir gebeliği unutup, kendi canını kurtarmaya çalıştığı bu duruma “SICAK STRESİ” diyoruz.
Bu stresin; Hafif, Orta, Şiddetli ve Ölümcül olmak üzere 4 derecesi mevcuttur. Stresin derecesi soluma frekansından anlaşılabilir. Normalde dakikada 25-30 kere soluyan ineklerimiz dakikada 80 ve üzerinde soluk alıp vermeye başlamışsa “şiddetli stres“ altındalar demektir.
NEDEN ÖNEMLİDİR:
Hem sıcak ve hem de rutubetin bir arada olduğu Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerimizde inekler, yaz aylarında “şiddetli stres” yaşamakta ve bazı ineklerimiz fiilen olmasa da verim olarak ölmektedirler. Böyle işletmeler her yaz büyük bir darbe almaktadırlar. İnekler ve köpekler, vücutlarında biriken ısı yükünü terleme sistemiyle yeterince uzaklaştıramadıkları için sıcaklık derecelerini düşürmek maksadıyla hızlı soluma yaparlar. Bu özellik bakımından hava soğutmalı motorlar gibidirler.
Hızlı soluma ve ağızdan akan tükürük, inek vücudunda tampon madde olan “karbonat” iyonu kayıplarına yol açar ve ineğimizin kanı “asitleşmeye” başlar. Normalde bir inek, günde 150 litre civarında asit baskılayıcı özellikteki tükürük üretir. Sıcak stresi dönemlerinde, inekler kaba yemleri daha az tercih ederler. Böylece, geviş sayısı ve asidi tamponlayan tükürük miktarı daha da azalır. Sindirim kanalının daha yavaş çalışması asit birikimine, lif sindiren mikroorganizmaların azalmasına ve işkembeden kana geçen ekstra laktik asit yüküne sebep olur. İşte kanda biriken bu asit “kronik yaz asidozu” tablosu oluşturur. Ağustos veya Eylül aylarında sürüde birden ortaya çıkan ayak problemlerinin sebebi işte bu tablodur.
İneklerin sıcak yaz aylarında, stres hormonu kortizol’ün de etkisi veya enerji yetersizliği gibi sebeplerle belirgin kızgınlık süresi kısalabilir ve kızgınlık tespiti zorlaşabilir. Kızgınlık tespit edilse ve tohumlansalar bile, ineğin vücut sıcaklığı yüksek olduğu için yumurta ve spermin bir gebelik oluşturma şansı düşük olabilir. Her şey iyi gitse ve gebelik şekillense bile ilk 45 gün içinde ısı şoku sebebiyle erken embriyonik ölümler şekillenme ihtimali daha fazladır.
NE YAPILMALIDIR:
İnekler mutlaka soğutulmalıdır. İneklerin yeterince yapamadıkları buharlaşmayla soğumayı, cildini suyla ıslatıp bu suyu hava akımı ile buharlaştırarak biz yaparız. İşte bu ısı yükünü su buharına aktarma işlemi, ineklerimizi soğutmada temel stratejimizi oluşturmaktadır. Ayrıca yemleme ve bazı yönetim uygulamaları sıcak stresini azaltmada etkili olabilmektedir
Mantar Toksini Zehirlenmeleri
NEDİR:
Mantarlar uygun ortamı bulana kadar spor adı verilen dayanıklı formda çoğalmak için yıllarca hazırda bekleyebilen bir canlı türüdür. Bitki değillerdir. Üzerinde bulundukları organik maddeleri çürütüp-ayrıştırarak besin maddesi elde ederler. Doğanın en büyük ayrıştırıcı gücü mantarlardır. Başka hiçbir canlının sindiremediği yem maddelerindeki odunsu yapıyı oluşturan ”lignin” maddesini sadece mantarlar parçalayabilir. Çok hücreli formda yenilebilen mantarlar olduğu gibi (sofralık kültür mantarı), tek hücreli olan mantarlar da mevcuttur (silaj veya otlarda bulunan küfler gibi). Bizim için önemli olan bu tek hücreli mantarlar grubudur. Uygun ortam oluşunca hızla çoğalarak bütün bir yem yığınını çürütebilirler.
Aslında mantarların maksadı bütün canlıların yaptığı gibi üremektir. Eğer ortamda besin maddesi varsa ve yakıcı asit mevcut değilse, hava sıcaklığı müsaitse ve en önemlisi yem maddesi rutubetliyse uygun ortam hazır demektir. Daha önceden tarladan veya depodan bulaşık olan otun, silajın veya yemin üzerindeki mantar sporları açılarak üreme başlar. Üreme sırasında, etraftaki diğer mantarlar ve bakterilerle bir rekabet söz konusudur. Bu rekabeti sona erdirmek için mantarların önemli bir silahı vardır, “mantar toksinleri”. Bizler bu toksinleri kontrollü bir şekilde bakteriyel hastalıklarımızda antibiyotik olarak kullanmaktayız. Penisilin türü antibiyotik aslında, Penicillium türü mantarlar tarafından üretilen bir toksindir.
NEDEN ÖNEMLİDİR:
Bu toksinler kontrolsüz olarak insan veya hayvan vücuduna alınırsa; akut veya kronik zehirlenme tabloları şekillenir. Bunun yanı sıra ikincil etkileri de organizmanın düzgün çalışmasını etkileyebilir. En önemli hasar karaciğer ve böbreklerde görülür. Toksinin tipine ve miktarına göre hasar bazen çok büyük olabilir. Bağışıklık sistemi baskılanabilir. Vücutta kanama odakları meydana gelebilir ve hatta gebe hayvanlar yavru atabilirler. Belki bunlarda da önemlisi hayvanların et, süt ve yumurta gibi ürünlerine geçerek insanlar üzerinde zehirleyici etkiler gösterebilirler. Bütün bunların yanı sıra, antibiyotik özellikteki bu toksinler işkembe mikroflorasını bozarak yem sindirimine olumsuz etki edebilir ve yemden yararlanmayı azaltabilirler.
NE YAPILMALIDIR:
Özellikle yaz aylarında küflü yem maddeleri hayvanlara yedirilmemelidir. Kaba olsun konsantre yemler olsun, hasat edilirken doğru zamanlama, kurutma işleminde hassasiyet ve kuru depolamada rutubetten koruma ve hava akımı kesilmeyen depo alanı sağlanmalıdır. Silaj yapma işleminde doğru ve yeterli rutubette kaba yem, oksijenle teması kesilecek şekilde sıkıştırılmalı silajın uzun süreli korunması ve sağlıklı tüketimi sağlanmalıdır. Eğer herhangi bir sebeple kaba veya konsantre yemlerde küf oluşmuş ise, riske göre miktar ayarlanarak toksin bağlayıcılarla birlikte karaciğer ve böbrekleri korumak için bitki ekstraktları içeren ürün kullanımları tercih edilmelidir.
Enterotoksemi (Çelerme)
NEDIR:
Kelime anlamı “ Entero=bagırsak” , “Toksemi=kana geçen toksin” dir. Enterotoksemi: Bagırsakta üretilip kana geçen toksin anlamındadır. Clostridium perfringens isimli bakterinin meydana getirdigi, kuzu ve oglaklara has oldugu düsünülse de, buzagılarda ve besi danalarında da sıklıkla görülebilen ve bazı vakaları tespit edilemeden ölümle sonuçlanabilen bir besleme hastalıgıdır Bu bakteri normal bir hayvanın da bagırsaklarında mevcuttur. A, B, C ve D olarak 4 tip bakteriden 4 tip enterotoksemi hastalıgı mevcuttur. Bunlardan 3’ü daha sık görülür ve kolay tanımlanabilir; Tip B: 3 haftalıga kadar olan körpe kuzularda siddetli ishal ile seyreden “kuzu dizanterisi”ne sebep olur. Asılar kuzu çok genç oldugu için çalısmaz. Bu sebeple ya anneye gebeligin son 1,5 ayında 4 hafta ara ile asılanarak koruyucu maddelerin agız sütü yoluyla verilmesi saglanmalı veya kuzulara dogumdan sonra antiserum verilerek korunmaya çalısılmalıdır. Tip C: Eriskin koyun ve keçilerde, buzagılarda ve kuzularda kanlı bagırsak
iltihabı olusturan “çarpma” hastalıgının sebebidir. Ani yem degisikligi, birden proteince zengin meraya çıkarma, gece-gündüz arasında olusan sıcaklık farkları gibi sebepler hazırlayıcıdır. Çok besili ve hızla kilo alan hayvanlarda özellikle belirgin hastalık olusur. Bazen hayvanlar sabaha ölü bulunabilir. Kadavraya ölümden sonra 2 saat içinde otopsi yapılmalıdır aksi halde kadavra hızla kokusur.
Tip D : Hızla gelisen kuzularda ve toklularda daha sık görülen, ancak koyunlarda da görülebilen, “yumusak böbrek” adı verilen bir hastalıktır. Kaba yemlerden nisasta içeren yemlere geçisten 2-3 hafta sonra ishal ile baslar. Sonrasında bagırsaktan emilen toksinin beyin ve damar sistemini bozmasıyla ani ölüm vakaları görülmeye baslar. Hastalık hızlı seyrettigi için tedavi imkanı yoktur.
NEDEN ÖNEMLIDIR:
Mera alanlarının ve çoban is gücünün azalmıs olması, en ekonomik besleme seçenegini azaltmıstır. Kaba yem yatlarının da cazip olmaması nedeniyle besiciler, hayvanlarını daha kısa sürede kesim agırlıgına eristirecek konsantre yemlerle hızlı besi modellerine dogru geçis yapmaktadırlar. Körpe kuzu besisini ekonomik olarak yapabilmek amacıyla daha büyük sürülerin kapalı barınaklarda hızla semirtilmesi sürü basına ölüm riskini arttırmaktadır.
NE YAPILMALIDIR:
Meradan ve sütten yeme geçisler yavas yapılmalıdır. Konsantre hızlı besi yapılırken hayvanların bir miktar kaba yem tüketebilmesi saglanmalıdır. Dogumdan itibaren ilk asılamanın yapılacagı sütten kesim tarihine kadar kuzuların korunması için annelere yılda 2 defa toksinin kendisinden üretilen toksoid asılama yapılmalıdır. Bu asılamanın ikincisi gebeligin son ayına getirilmelidir. Bu amaçla, sütten kesim sonrası kuzular için de kullanılabilen C ve D karma asılar mevcuttur. Besi danalarına da, ilki yogun besleme
baslamadan önce yapılmak kaydıyla 3 hafta arayla bu karma asılar uygulanmalıdır.
Yavru Ölümleri
NEDIR: Gebeligin ilk gününden-doguma ve dogumdan-kendi bagısıklıgını olusturmasından ergenlik dönemine kadar, anneden bulasan viral veya bakteriyel hastalıklar sebebiyle yasama gücü zayıf yavruların ölümünün yanı sıra, normal ve saglıklı dogan yavrularda da belli oranlarda ölümler görülür. Bazı yıllarda isletmelerde dogan yavruların %20’sine kadar ölümler sekillenebilmektedir. Bu durum belki 50-100 yıl önce insanlar için de geçerliydi. Daha asılama programları, hijyen uygulamaları çok zayıfken olusan bu ölümler, simdi ne mutlu ki yerini az ölüm oranı ve saglıklı nesiller
almıstır. Kısacası, yavru ölümlerinin büyük bir kısmı dogru uygulamalarla engellenebilir.
NEDEN ÖNEMLIDIR:
80’li yıllara kadar bunun birkaç örnegi mevcut olmasına ragmen, yurdumuzda, ister büyükbas, ister küçükbas sürülerinde dirençli ve verimli hayvanlar üretmek maksadıyla planlı “çevirme melezle mesi” uygulamaları ile damızlık disi materyal üretimi yapamamaktayız. Halen kendi damızlık ihtiyacımızın bir kısmını dısarıdan karsılayan bir ülke olarak, kaybettigimiz her yavru bizim için telasi zor zaman kayıpları olusturmaktadır. Hem et ve hem de süt açıgı olan bir ülke olarak dogan her buzagının,kuzunun ve oglagın hayatta kalmasına ihtiyacımız vardır.
NE YAPILMALIDIR:
Hem anne, hem yavru saglıgı için, yavruların temiz bir ortama dogması saglanmalıdır. Bagırsaklara gidecek ilk mikropların bagırsagın ilk yerlesimcileri olacagı unutulmamalıdır. Hastalık yapıcı mikrop yüklü bir bagırsak ise, agız sütünden gelen antikorların bir kısmının emilmeden bagırsakta bulunan mikrop için kullanılmasına ve yavrunun ihtiyaç duydugu savunmanın azalmasına neden olur. Düveler, kurudayken memeleri süt kaçıran anneler, klinik mastitis ile doguma giren inekler veya stres faktörleri sebebiyle düsük koruma maddeleri (Antikor) içeren kalitesiz agız sütü tüketen yavrular hayati tehdit altında olabilirler. Agız sütü kalitesini ölçen kolostrometre yardımıyla bu
durum tespit edilebilir. Çünkü bu koruma maddeleri dogumdan sonra yavrunun kendi bagısıklık sistemi çalısmaya baslayıncaya kadar mikroplara karsı bir kalkan vazifesi görür. Ilk agız sütü verme islemi buzagılarda; zamandan tasarruf, uygulama kolaylıgı, hijyenik uygulama, vaktinde içirilme ve yüksek miktarda içirebilme sebebiyle, ülkemizde de bulunan buzagı süt sondasıyla içirilmeye baslanabilir. Böylece ilk seferde 1,5-2
litreye ve 6 saat içinde 3-4 litreye kadar ve ilk gün 6-7 litreye kadar birinci sagım agız sütünden tüketebilirler. Bu durum buzagıda hedef korumayı saglamada önemlidir. Bu yüksek rakamlar sadece ilk gün içindir. Sonraki günler normal süt tüketimine dönülebilir. Soguk günlerde ısıtıcı infrared lamba yakılarak veya yenidogan ceketi giydirilerek ısı regülasyonu yapana kadar yavruların direnci arttırılabilir. Gereksiz antibiyotik kullanımı ile isletmedeki mikroorganizmalara direnç kazandırılmamalıdır. Son yıllarda buzagılarda neredeyse hiçbir antibiyotige yanıt alınamayan zatürre problemleri yasanmaya baslamıstır. Bununla birlikte uzun süre hiç kuru kaba yem vermeden sadece konsantre yemlerle buzagı beslemek, buzagılarda bagırsak saglıgı yönünden zayet olusturmak anlamına gelir. Bu sebeple baslangıç yemlerinin %5-10’u kadar yulaf-saman karısımı kıyılıp, yemlerine karıstırılarak buzagılara verilebilir. (Ll. Castells 2012)
Mastitis
NEDİR:
Mastitis, çeşitli tahriş edici etkilere karşı meme bezinin tepkisidir. Ancak pratikte bu hastalığın en büyük kısmının sebebi, dışarıdan çeşitli sebeplerle memeye giren Streptokok ve Stafilokok grubu bakterilerin, direnç kaybı sebebiyle memenin bütün savunma mekanizmalarını aşarak meme dokuyu iltihaplandırma durumudur. Hastalığın klinik seyrine göre 4 formu vardır.
1- İneğin genel durumunu bozarak halsizlik ve iştahsızlık yaptığı gibi tedavi edilmezse ölüme dahi götürebilen “Şiddetli Klinik yani Perakut Mastitis”.
2- Memenin şiş ve kızarık olduğu ve süt veriminde de azalmaya sebep olan ancak hayvanın genel durumunda bozukluk oluşturmayan “Hafif Klinik yani Akut Mastitis”.
3- Halen belirti vermeden yani subklinik devam eden ancak ara sıra açığa çıkarak akut formda kendini gösteren ve tedaviyle tamamen iyileşiyormuş gibi görünen “Kronik Mastitis”.
4- Süt işletmeleri için en büyük en problemli tip ise; süt bileşimini etkilemeyen, meme dokusunda ve süt miktarında ani değişiklikler oluşturmadığı için dışarıdan fark edilemeyen “Subklinik yani Gizli Mastitis”dir. Klinik mastitis olgularında tam iyileşme sağlanamazsa bunlar gizli mastitis’e dönüşürler. Klinik mastitis olgularından 40 kat fazla görülebilir. Yani sürüde 1 belirgin mastitis vakasına karşılık 40 gizli mastitisli inek bulunabilir ve %3’den, %26’ya kadar süt kaybı oluşturabilir. Gizli mastitis’te memede vücut savunma hücreleriyle memeye yerleşmiş olan mikroplar arasında içten içe devam eden bir savaş vardır ve süt üreten meme hücreleri bu savaştan sürekli hasar görmektedirler. İşte sütle birlikte memeden çıkan zarar görmüş meme hücreleri ve vücudun savunma hücreleri “Somatik Hücreler”i oluşturur. Bu hücrelerin sayısı bize memede devam eden savaşın şiddetini gösterir. CMT (4’lü kap testi) veya sütün elektrik iletkenliği ile bireysel olarak, tank somatik hücre sayısı ile de sürü bazında mastitis yoğunluğu takip edilmelidir.
NEDEN ÖNEMLİDİR:
Önemi ekonomiktir. Artık ülkemizde de süt üretiminde bir sanayi yaklaşımı hakim olmaya başlamıştır. Planlanan süt üretimi yapılamazsa işletmesinin finans akışı bozulabilir ve planlanan satın almalar yapılamayabilir. Ayrıca işletmede yıllık olarak düşünülenden daha fazla sayıda ineğin reforme edilmesine sebep olabilir.
NE YAPILMALIDIR:
Genel sağım hijyeni kuralları uygulanmalıdır. Memeler yıkanmamalı ve köpük temizliği yapıldıktan sonra kuru, temiz bez veya kağıt havlularla kurutularak meme başlıkları takılmalıdır. Memeden gelen süt bittikten sonra meme başlığı kesinlikle memelerin üzerinde kalmamalıdır ve meme başlıkları vakum kesildikten sonra çıkarılmalıdır. Sağım sonrası meme başı daldırma veya kaplama solüsyonları ile meme başları ağır kirlerden korunmalıdır.
Mastitis aşıları, hastalığı engellemese de, daha güçlü ve vurucu bir bağışıklık elde edildiği için hastalığın aşırı reaksiyona sebep olmadan hafif geçirilmesini ve kısa sürede atlatılmasını sağlar. Böylece meme dokuda daha az hasar şekillendiği ve etken yok edildiği için kronik ve gizli mastitisin oluşması engellenir.
İneklerin dinlenme alanları kuru olmalıdır. Sıkışık barındırma yapılmamalı, yağmur sularının ineklerin yattığı alana girişi engellenmelidir. Çamur ve sulu dışkı mastitis riskini arttırır. Yaz aylarında sinekler aracılığıyla inekten ineğe bulaşma sık görüldüğü için karasinek mücadelesi aksatılmamalıdır.
Kuru dönem ve doğum padoğu, işletmenin en temiz, en konforlu ve en kuru altlığa sahip bölümü olmalıdır. Kuruya ayırma dönemi çevreden yeni enfeksiyon bulaşması yönünden en riskli zamandır. Özellikle yüksek verimli inekler kuruya ayırırken bile sütlü olmaları sebebiyle, meme başları birkaç hafta açık kalabilir. Memenin bu savunmasız anında bir bulaşma şekillenebilir. Koruyucu kalkan uygulama olarak inekleri kuruya ayırırken, 1-Kuru dönem meme içi antibiyotik uygulaması 2-Ülkemizde mevcut olan, antibiyotikten sonra meme içine enjekte edilerek mikrop girişini engelleyen meme içi tıkacı uygulaması 3- Vitamin E enjeksiyonları ve Selenyum takviyeleri kuru dönemde yeni enfeksiyonları önlemede etkilidir. Bu uygulamalar, doğumdan sonra da meme savunmasının yüksek olmasını sağlar.
İneklerde Kızgınlık Takibi
NEDİR:
Doğumdan sonra en kısa zamanda bir sonraki gebeliğin oluşmasını sağlamak için yapılacak tohumlamanın en doğru zamanının tespiti için yapılan gözleme kızgınlık takibi denir. Başarılı kızgınlık takibi yapamamak, 20 günde bir gelen otobüsü sürekli kaçırmak anlamına gelebilir. Aslında bir süt işletmesinin en önemli başarı kriteri belki de iki doğum arasında geçen sürenin kısa olmasıdır. Çünkü genelde inekler, yeni doğum yaptıklarında yüksek süt verimi gösterebilirler.
NEDEN ÖNEMLİDİR:
Süt, et ve canlı hayvan fiyatlarının dünya boyutunda arttığı bir dönemde, ineklerin boş geçen her gününün maliyeti eskisine göre daha da fazladır. Sürdürülebilir kazanç yapısı için süt üretiminin belli bir düzeyde korunması işletmeler için hayati önem taşımaktadır. Ülkemizde çoğu işletme daha kapasitelerinin tamamını kullanamamaktadır. Sürekli işletme dışından damızlık hayvan almak tercih edilecek en son yoldur. Bunun tersine, işletmeler için iyi bir gelir olarak damızlık düve satışı da gösterilebilir. Bunu sağlanması için de işletmeler yıllar boyu başarı gebelik oranlarıyla yönetilmelidir.
NE YAPILMALIDIR:
İnekler kızgınlık faaliyetinin %70’ini 19:00 ile 07:00 saatleri arasında gösterirler. Bu sebeple, eğer gözle atlama-durma tespiti yapılacaksa 8 saat arayla 20 dakika veya daha iyisi 6 saat arayla 15 dakikalık sürelerle atlama-durma gözlemi yapılmalıdır. Eğer saat 21:00 da başlayan bir kızgınlığı biz saat 06:00 da görüp kızgınlığın yani başladığını düşünerek akşam saatlerinde tohumlama yapmaya çalışırsak, yumurta yaşlandığı için gebelik şansını kaybedebiliriz.
Bazı profesyonel takip altındaki işletmeler kızgınlık tespiti yapmak yerine senkronizasyon programlarıyla, kızgınlık sürecini yeniden başlatıp tohum atılacak gün ve saati baştan bilmektedirler. Böylece sakin kızgınlık gösteren ineklerin de doğru zamanda tohumlanması sağlanabilmektedir. Bu yaygınlaşan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aslında en doğru kızgınlık takibini bir boğa yapabilir. Fakat yine gözlem gerektiği için boyalı aparat takılı olan işaret boğaları da kızgınlık tespiti için kullanılmaktadır. Veya ineklerin sağrısına yapıştırılan boya kapsüllerinin patlamasıyla sağrısı boyanan ineğin durduğu ve aşıma izin verdiği anlaşılır. Boyalı takip sistemlerinde prensip; dağılan boya veya boyanan ineğin aranması üzerinedir.
Bunu yanı sıra, sürü büyükleri gözle takip sınırlarını aşmaya başladığı için, orta (50-150 sağmal) ve büyük işletmelerde elektronik sürü takip sistemlerinden faydalanılabilir. Aktivite ölçerek kızgınlık ve hastalık uyarısı yapmanın yanı sıra, geviş getirme adedini sayarak karşılaştırma yapan,hatta işkembedeki asit seviyesine kadar sağlık-üretim ve yönetim verisi sağlayan sistemler mevcuttur. Kısa vadede masraf gibi görünse de, bunun orta ve uzun vadede büyük getirileri olan gerçek bir yatırım olduğu anlaşılacaktır. Çünkü süt çiftliği ofisleri artık bir lojistik servis firması merkezi gibi çalışmalıdır. Bütün ihtiyaçların zamanında tespiti, yapılması gereken işlerin sıralanması ve gün-saat merkezli planlanması ve uygulanması gerekir. Çünkü bütün canlı faaliyetlerde olduğu gibi, süt işletmelerinde de ihmale yer yoktur.
Özellikle üretime ve rutin işlere ait veri akışının sağlanamadığı işletme çalışanlarına günün 24 saati yetmemektedir. Oluşan karışıklık ise çalışanlarda ekstra strese sebep olmaktadır. İstatistik yazılımıyla gelen bu sürü takip programları, iş-işten geçmeden değil. İş daha başlamadan farklılıkları önümüze getirerek erken müdahale ve günü doğru ve verimli kullanmayı sağlar.