Sabunu Koydum Leğene...
Murat Yıldırım yazarına ait Sabunu Koydum Leğene başlıklı köşe yazı
Sabunu Koydum Leğene...
Önce bir haber…
“Yapılan araştırmada 8 kişi bir hafta boyunca plastik kaplarda yemek yedi ve 6'sı balık tüketti. Bir hafta sonra bu kişilerden alınan dışkılar incelendiğinde 10 çeşit plastikten 9'u dışkıda görüldü. Uzmanlara göre çok küçük boyutlu plastiklerin kana geçmesi hatta karaciğere ulaşması bile mümkün.”
Demek ki neymiş…
80 li yılların başıydı,70 li yılların sonunda hazırlanmış ekonomik programın tatbikini mümkün kılacak tüm şartlar sağlanmış ve hatta darbe bile yapılmış, darbeciler devletleşirken, o ekonomik programın programın mimarı ülkeyi yönetmeye talipti.
Televizyonların o unutulmaz repliği esasında başımıza geleceklerin habercisi gibiydi…
“satarım-sattırmam”
Sonunda sessiz sedasız satıldı…
Serbest piyasa ekonomisi ayağına yıllarca sürecek bir talan başlamış oldu…
O dönemlerde çarşıya pazara çıkan insanların ellerinde fileleri vardı daha poşet icat olmamış kese kâğıtlarının ve pazar çantalarının hükümranlığında hayatlar akıp gidiyordu. Çoğu zaman muhalefetin olmazsa olmaz argümanıydı;
“bu file kaça doluyor”
Kimler kimlere bu soruyu defalarca sordu fakat değişen bir şey yoktu
Halen yok…
Sonra cam şişelerde süt vardı
Yine cam şişelerde meyve suyu, meşrubat falan filan…
Sonrasında plastikleşmeye başladı her şey
Kese kâğıdı, file poşet oldu
Cam şişe – pet şişe
Porselen tabaklar – plastik tabaklara
Sebep ???
Sözde
Pratikleşme, şehirleşme, modernleşme, cart curt…
Özde
Daha fazla kazanç, daha çok para…
Sadece metalar plastikleşmedi.
İnsanlar da nasibini aldı bu plastikleşmeden. Plastik siyasilerden, plastik bürokratlara, plastik kadınlardan, plastik erkeklere… Plastik ilişkilerden, plastik duygulara… Uzayıp gitti bu zincir, peki sebep? Anlayan, sorgulayan, anladığını anlatabilen, fikri hür vicdanı hür nesiller yetiştirmek hem çok masraflı hem çok meşakkatli hem de çok gereksizdi.
Peki ya sonrası? Yukarıdaki haberde yazılı sonrası, plastiğin sonunda nereden çıktığını okuduğunuz haber.
Hani bir söz vardır ya “gelen gideni aratır” umarım gelecek günler bu günlerimizi aratmaz.
Yazının başlığına gelince..
Güzel türkü, dinleyin derim…