Üniversitelerimiz ve Ülkemizin Geleceği için Ne İfade Ediyor?
Üniversiteler Açılırken ÖSYM Sınavı Sonuçları Üniversitelerimiz ve Ülkemizin Geleceği için Ne İfade Ediyor? Yetersizliklere Sahip Öğrenci Profili ile Ülkemizi İleriye Taşıyabilir miyiz?
İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr
İnsanlık Bugünkü Gelişmişliği Nitelikli Eğitim ve Bilime Borçludur
İnsanlık tarihinin birikimli tarihi yazı ile başlamış olmalı. Yazıyı bulan ve bilgiyi geliştirip geniş kesimlere yaygınlaştıran toplumlar dün de önemli güçlerdi, bugün de güçtürler. Bilgi güçtür ifadesini sanırım bölgemizde yaşadığımız sıcak ve acı verici olaylar ile daha iyi hissediyoruz. Günümüz iletişim teknolojileri çağının bilgisini üreten ve kullanan toplumların önemli özelliği temel bilimler ve matematik bilgisi yanında felsefeleri olan, soyut düşünen, analitik düşünme becerisi kazanmış çok sayıda insana sahip olmalarıdır. İnsanlığın kısa tarihinde toplumlar yetiştirdikleri nitelikli sanat, bilim, düşün, yazarlar ve sporda yetenekli nitelikleri insanları ile anılırlar. Eğitim kişileri her yönü ile yetişkin birey olarak geliştirmeyi amaç edinmiş olduğundan içlerindeki bilgi ve yeteneklileri de sınavlar ve yarışmalar ile seçerek öne çıkarırlar.
Gelişmiş ve eskiden beri eğitimi önemli bir kaldıraç olarak kullanan toplumlar eğitimi ilk sırada görmüş, en çok yatırımı eğitime, bilime ve araştırmaya ayırmışlardır. Sorun olduğu zamanlarda da sorunu uzmanların bilgisi ile çözerek daha ileriye taşımışlardır. Uzun yıllardır ülkemizdeki eğitim ile ilgili gelişmeleri izleyerek notlar almaktayım. Verilen eğitimin kişide yaratığı etki sınavlar ile ölçüldüğü için sınav sonuçlarını önemserim. Sınavları ayrıca önemli, bilen ile bilmeyenin bir olmadığını göstermek, zekânın yanında çalışmanın ve çabanın değerli olduğunun kanıtları olarak ele alırım. Bu görüş toplumda kabul görürse herkes güvenle çalışır ve hakkettiği alanda benimseyeceği konuma kendi çabası ile ulaşmış olur. Eğer bu duygu kaybedilirse yetenekliler kendilerine kendilerini kanıtlayacak, hayallerini gerçekleştirecek yer ararlar. Bugün beyin göçünün altında yatan gerçek de bu olsa gerekir.
Ülkemizde uzun yıllardır izlediğim sınavların başında gelen ÖSYM sınav sonuçlarının 2024 yılı verilerine baktığımda hep aynı yerde durmak bir yana, gerilediğimizi görmekten dolayı çok üzgünüm. Çok üzgünüm, çünkü sınavın değerlendirme başarısına değil sıralamaya dayalı bir yapılanma ile her yıl 2-3 milyon gencimizi gerek kendilerinin, gerekse de ülkemizin gelecekteki performansların düzeyi için yarıştırıyoruz. Sınavların başarı düzeyine bakınca da maalesef diğer sınavlarda oluğu gibi dünya ortalamasının altında bir performansa sahip oluğumuz görülüyor.
ÖSYM sınav Sonuçlarına Göre Çağı Yakalayabilecek ve Ne kadar Nitelikli, Üst Performansa Sahip İnsan Yetiştiriyoruz
Her yıl yaklaşık 3 milyondan fazla lise mezunu gencin gelecekteki ülke yapısını kurmak için yarışacağı ve ÖSYM tarafından düzenlenen Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) 2024 yılı sonuçları açıklandı. Yaklaşık 30 yıldır ülkemizin gençleri için geleceklerinin varlık kaynağı olarak görülen bu sonuçları ülkenin geleceği için önemini merkeze alarak açıklıyorum. Geçen yıl ve bir önceki yıl yazdıklarıma baktığımda, bırakın değişmezliği öğrencilerin başarı düzeyinin geriye doğru gittiğini somut veriler üzerinden görüyorum.
2012-2013 yılından başlayan 4+4+4 düzenlemesi ile eğitimin geleceğin nitelikli insan gücü eğitiminde yer almak üzere sınava giren lise mezunlarının sonuçlarının geçmiş yıllara göre daha da düşük oluğu belirgin.
4+4+4 düzenlemesi başladığında 1 780 715 öğrenci öğretime eğitime başladı. 12 yıl sonra ise 1 093 000 öğrenci YKS sınavına girmiştir. Arada 778 bin öğrenci liseyi tamamlamış. Yüzde 42 kadar öğrenci ise liseyi zamanında tamamlamamış. Bu konu merak yaratıyor. Nedeni nedir? Ciddi bir gerekçe bulamadım ve bilemedim. Maddi sıkıntılar nedeniyle olabilir sanırım.
Ülkemizin geleceği nitelikli beşerî sermayeye sahip olmamıza bağlı oluğuna göre eğitimli ve iyi yetişmiş çok farklı alanlarda çok sayıda nitelikli insan yetiştirmemiz gerekiyor. Geleceğe yönelik iyi bir analiz yapmak için bütün verilere makro düzeyde bakmakta yarar var. 2024 yılı sınavı için 3 120 870 aday başvuruda bulunmuş ancak 2 819 363 aday sınava girmiştir. TYT (Temel Yeterlilik Sınavı) sınavında 120 sorunun ortalama olarak soruları doğru çözme oranı 47.36 soru, AYT (Alan Yeterlilik Sınavı)ında ise 160 sorunun ortalaması ise daha düşük olup 29.83 soru. Başarı oranı %50'nin çok altında ve öğrencilerin çoğunluğunun Alan Yeterliliğinde bilgi yoksunu olduğu görülmektedir.
YKS sonuçları TYT' de 40 soruluk temel matematik testinde doğru ortalaması geçen yıl 8,2 iken bu yılki sınavda 6,9'a geriledi. AYT matematikte 40 sorunun ortalama doğru sayısı 7,5'ten 5,3'e indi. 64 bin kişinin ise sınavda sıfır çektiği rapor edildi. Matematik yalnızca bir çarpma bölme işlemi olarak değil, tamamen soyut düşünme ve yaratıcılığın göstergesi olarak ele alındığında geleceğimiz için önemsenmesi gereken en önemli sorundur.
Okuduğunu anlamada ve edebiyatta 24 soruda ortalama 6,3,
Din Kültüründe sorulan 6 soruda ortalama 1.
Fizik: 14 soruda 2,06 ortalama,
Tarih-1: 10 soruda 2,7 ortalama,
Coğrafya-2: 11 soruda 2,7 ortalama,
Felsefe grubu: 12 soruda 2,2 ortalama ile dünyada kabul edilen ortalamaların çok altında bir başarısızlık düzeyinde değişmeyen bir tabloya oturmuş görülüyor (Şekil 1). Bu sonuçlar net sonuç değil, ortalama doğru sayıları gösteriyor, neti değerlendirilse başarının çok daha düşük oluğu görülecektir. Bu sonuçlar ortaöğretimden liseye geçiş giriş sınavları ile paralellik göstermekte olduğundan eğitimdeki yetersizlik durumu ve gerileme bütünlüklü bir analiz gerektiriyor. Genel olarak sınav sonuçları ülkenin orta eğitiminin başarısı ve ülkenin gelecekte ne denli bir eğitim kalitesine sahip olacağını gösteriyor. Uzun zamandır düşük profilli ve hiçbir iyileşme ve ilerlemenin sağlanmadığı genel durum ülkemizin nitelikli insan yetiştirme konusunda çok da umut verici durumda olmadığını düşündürtüyor.
Şekil 1. 2018-2024 yılları arası ÖSYM Alan Yeterlilik sınavlarında öğrencilerin sınav sorularına verdiği doğru cevapların düşük düzeydeki seyri (Kaynak ÖSYM çıktıları).
Sınav için başvuran öğrencilerin %10'u TYT'e sınavına, % 13'ü AYT ve %27'si Yabancı Dil Testine katılmamış. Nedeni tam anlaşılamadı. Acaba gençler başaramam diye mi sınava girmiyor? Yoksa hiçbir bir şey değişmiyor deyip vaz mı geçti? Bütünü göremediğim için çok fazla yorumlayamadım. Geçmiş yıllarda da belirttiğim gibi 2024 yılında mevcut öğrencilerin üniversiteyi okuması için gerekli akademik bilgiye sahip olan, 400 ve üzerinde puan alan öğrenci sayısı 74.365 olup tüm öğrencilerin %2.64'ünü oluşturuyor. Gelişmekte olan bir ülkenin ise bilim ve teknoloji üretmesi, yaratıcılık, sorun çözme becerisine sahip en az %5 ve üzerinden nitelikli insanı olmalıdır.
PISA sonuçlarında Ülkemizin Yeri Bize Gelecek Vadedemiyor mu?
ÖSYM, PISA ve KPSS sınav sonuçlarına göre ülkemizde nitelikli insan oranı % 1-2 aralığındadır (Ortas, 2022). ÖSYM sınav sonuçlarına göre 400 ve üzerinden puan alan öğrenciler toplam sınava girenlere oranladığında durumumuz daha net görülür. Benzer şekilde 2022 PISA sınav sonuçlarına göre ülkemizden sınava giren ortaöğretim çağındaki öğrencilerinde okuma becerileri alanında yüksek performans gösterenlerin oranı % 1.9, Fen alanında % 4 ve Matematik alanında ise % 5.4 olduğu belirlenmiş. Almanya'nın aynı sıradaki başarısı %9, %10 ve %8, Japonya'da bu oran %23, %18 ve %12 (PISA, 2022). Singapur, Çin, Kore, Japonya ve Hong Kong gibi Asya ülkelerinin başarısı en üst düzeyde görülüyor. Türkiye eğitim sistemi öğrencilerini geleceğin nitelikli insanlarını yetiştirme konusunda OECD ülkeleri içinde ortalamanın çok altında yer almaktadır.
Bütün sınav sonuçları ülkemiz öğrencilerinin okuduğunu anlamada yetersiz olduğu, matematik bilgisi olmadığı gibi, tarih ve coğrafya sonuçları da geleceği kuracak bir potansiyele sahip nitelikli bir insan olarak yetiştirilemediğini göstermektedir. Ortaöğretim ve PISA sonuçları ülkemizin ortaöğretim öğrencilerinin akademik düzeylerinin üniversite okumak için yeterli düzeyde olmadığını gösteriyor. Akademik beceri temelinde anlama ve yorum yapma becerisi olmadığı görülüyor. Açıkçası üniversiteye gelen öğrencilerin analitik düşünme becerisi, okuma ve sorgulamadan, sanatsal bilgi ve kültürden yoksunluğu ile konuları anlamadığı sıkça dile getiriliyor.
Son iki ayda ziyaret ettiğim Çin, Portekiz, İtalya ve İspanya'daki gözlemlerim ülkemizin sanki dünyadaki gelişmelerden dolayı çok kaygılanmadığını gösteriyor. Günümüzde bilim, teknoloji ve gelişimin dinamiği Çin ve Güney Asya'da ışıldıyor görülüyor (PISA, 2022 sonuçları). Çin bütünlüklü bilim ve kalınma projesi ile on binlerce bilim insanını batıdan Çin'e çekmeyi başardı. Endonezya, Kore ve Singapur eğitime önem vermenin yanında bilim göçünü geriye çevirme yolunda önemli adımlar attılar. Bu bağlamda Güneydoğu Asya ülkeleri çok sayıda nitelikli bilim insanı ve mühendisleri ile dünyanın bilim ve teknoloji üssü haline gelmiştir (Ortaş, 2024)
ÖSYM'de Alınan Puana Değil Sıraya Dayalı Yerleştirme Nitelikli İnsan Yetiştirmeye Kapı Aralıyor mu?
Öğrencinin toplam akademik düzeyinin yetersiz olmasının bilinmesine karşın kişinin gene de ilgili bilim alanındaki dersleri anlayacak yetkinlik alanlarından ortalama düzeyde bir bilgi sahibi olması beklenir. Örneğin mühendislik alanlarının temelini oluşturan fizik ve matematik biliyor veya o konudaki sorulara çözme yatkınlığının olması beklenir. Ancak son yıllarda sıkça hiçbir fizik sorusu çözmeden fizik bölümüne kayıt yaptıran öğrenci haberleri yazılırdı. En somut örneği Prof. Dr. Behçet Yalın Özkara'nın sistemdeki çarpıklığı göstermek için girdiği YKS'de “aldığı eksi 1.75 fizik neti ile fizik bölümüne yerleştim” ifadesini kullanarak Yaptığı açıklamadır. Yani öğrencilerin asgari düzeyde bir başarısı yerine alınan puanlar tercih sıralamasında değerlendirilmektedir. Sanırım “tuzun koktuğu” durum tabiri bu olsa gerek. Hocamız da soruna parmak basmak için bu girişimde bulunmuş. Sıradan iyi eğitim almamış ancak üniversite okumak isteyenler alt yapısı da oluşturulmadan Liseden mezun edilerek sınava girmişlerdir. Anadolu çocuğunun birkaç soru yaparak sıralamadan üniversiteye kayıt yaptırdığında ne olacağı bellidir. Sıralamaya dayalı yerleştirme yerine, adayların akademik yeterliliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği açık ve üniversite eğitiminin kaliteli yapılması için kaçınılmazdır.
Çoğu hocamızın da bundan dolayı bu işin tadı kaçtı deyip ders verme heveslerinin kesildiğini biliyoruz. Buna rağmen çok az sayıda idealist hoca halen bir şeyler öğretmek için direniyor.
Prof. Dr. Behçet Yalın Özkara YKS yerleştirme sonuçlarındaki çarpıklığı göstermek için yaptığı girişim aslında birçok konuda yaşadığımız sorunların benzerliğini gösteriyor. Amaç ve araç kavramları karışmış görünüyor. Bu yıl 150 kadar bölümün hiç tercih edilmediği, görülüyor. Bir dönem parlatılan Vakıf Üniversiteleri bir taraftan ücret artışı nedeniyle, diğer taraftan yaşam pahalılığı ve devlet üniversitelerine olan talep nedeniyle öğrenci bulamıyor. Tıp, hukuk, mühendislik ve mimarlık gibi bölümlerde tercihlerin dolmaması yanında en ciddi sorun olarak aynı bölümdeki öğrenciler arasında ciddi puan farklılıkları oluştuğu görülüyor.
2024 Yılı ÖSYM Sınav Sonuçlarında Öğrenci Başarısı Değil, Sıralamanın Önemsendiği Görülüyor
Birgün Gazetesinden Mustafa Kömüş'ün (Birgün gazetesi, 14 /08/ 2024) derlediği verilerde aynı üniversite veya farklı üniversitelerde aynı program veya bölüme kayıt hakkı kazanan öğrenciler arasında 355 kadar puan farkı olduğu belirtiliyor. Sayın Kömüş'ün bildirdiğine göre örneğin; “X Üniversitesi …. Bölümü'ne en üst sıradan giren kişi 548 puan almışken Y Üniversitesi'ne son sıradan giren kişi ise 177 puan aldı ise aradaki puan farkı tam 371 olmaktadır.”. Benzer şekilde aynı üniversitenin aynı bölümüne en yüksek puan alan öğrenci 458 puanla, en düşüğü 163 puanla kayıt yaptırıyor ve aradaki puan farkı 295 oluyor. Ayrıca 35 yaş üstü kadın kontenjanı durumunda X Üniversitesi ……. Bölümü'ne ilk sıradan giren kişi 443 puan alırken 34 yaş üstü kontenjanından yalnızca 140 puanla girildiği ve aradaki puan farkının 300 olduğu görülüyor. Kadınların okuması için sonuna kadar destek olalım, ancak sonuçta aynı nitelikte bir diploma verilecek ise ve toplum yararına liyakate, bilgiye zekâya dayalı düzenleme yapılacaksa bu hakkaniyetli bir sıralama olmayacaktır. Bütün bu sorunlar nitelikli eğitim vermemenin önündeki ciddi engellerdir.
Yetiştirilen Beşerî Sermaye Dünya Ölçeğinde Ekonomik ve Sosyal Açıdan Kendini Güvende Hissederse Ülkeye Hizmet Eder; Eğer Yetiştirdiğiniz İnsan Uygun Koşulları ve Güvenli bir Gelecek Görmez ise Kendine Yurt Dışında Gelecek Arar.
Türkiye'de bugün toplamda 24 milyon öğrencinin eğitim gördüğü ortaöğretim başarı düzeyi arzu edilen düzeyin çok gerisindedir. Akademik yetersizlik yanında öğrencilerin genel kültür düzeyinin de çok yetersiz olduğu üniversiteye gelen öğrenciler ile konuşunca anlaşılıyor. Sınava hazırlanmaktan bir tek roman bile okumamış, gazete okumamış, müzeye, tiyatroya gidememiş, sanat galerisi ile hiç buluşmamış geniş bir öğrenci kitlesi var. Öğrencilerin başarısızlıklarının altında sosyal ve sportif etkinliklerin sınava kurban edilmesi de öğrencilerin başarısızlığı ile ilişkilendirilebilir. ÖSYM sınavlarında bir kaç soru çözerek üniversiteye kayıt yaptırma hakkı kazanmış öğrencilerin büyük çoğunluğunun da ne yazık ki beklenen düzeyde yetişkin birey olacak asgari gereklilikleri sağlamadan mezun olduğunu görüyoruz.
Günümüzde 207 üniversitede yaklaşık 7 milyon öğrenci eğitim görüyor ve ne yazık ki üniversitelerimizin eğitim ve araştırma kapasitesinin dünyada ilk 500 sıralamasında ciddi bir yer edinmelerine yetmediğini görüyoruz. Times Higher Education (THE), tarafından 2025 yılı için hazırlanan en iyi dünya üniversiteleri sıralamasında Türkiye'nin en iyileri olan Koç, ODTÜ ve Sabancı üniversitelerinin eğitim başarısı en fazla % 44,2 iken Massachusetts Institute of Technology (MIT) üniversitesinde % 99,2. Dünyanın en pahalı yatırımı olarak değerlendirilen eğitimin maliyeti çok yüksek olmasına rağmen ülkemiz istenen nitelikte bir beşeri sermaye yaratamadı. Ancak nitelikli ve ülkenin gelişimine katkı sağlayacak ne kadar insan yetiştirdik. Çok sınırlı sayıda ailelerin kendi bireysel katkı ve destekleri ile sağlanan olanaklarla yetiştirilen nitelikli gençleri ise yurt dışında gelecek aradıkları için hızla kaybediyoruz, ülkeden ayrılıyorlar. Yetiştirdiklerimizden % kaçını ülke içinde üretimde istihdam ettirdik. Yüzde kaçı yurtdışına beyin göçüne uğradı.
Sonuç olarak; Üniversiteler 2024- 2025 eğitim yılına devasa sorunlar ile başlıyor. Her ile bir üniversite sağlanması milyonlarca genç insanın enerjilerinin en yüksek olduğu 18-23 yaş aralığında olduğu dönemde gerçekten bir üniversite ortamında kendi düşünsel güç ve yeteneklerini açığa çıkartma şansını veriyor mu? Bu sorunun cevabı ne yazık ki “HAYIR”. Bilimsel kalite, akademik çıktılar ve bilgi üretiminde ise yine ne yazık ki “HAYIR”. Üniversiteler, eğitim her yönü ile “SOS“ diyor. Duyan var mı? Ne yazık ki “HAYIR”. Geleceğe yönelik ülkenin ciddi bir bilim politikası ve stratejisi var mı? Ne yazık ki “YOK”.
Türkiye Yüzyılı çerçevesinde Muasır Medeniyetler düzeyine çıkmayı amaçlamış bir ülkenin belirli bir düzeyde üst performansa sahip insan yetiştirmeden, yetiştirilen gençleri üretimde değerlendirmeden gelişmesi mümkün mü? Ne yazık ki “HAYIR”. Okuduğunu anlamada yetersiz olan, matematik-analitik düşünme becerisi kazanamamış %95'in üzerinde bir öğrenci varlığı koşullarında bilim ve teknoloji üretilmesini beklemek saflık olur. Öğrencilerin evrensel ölçekte yurt ve yaşam ortamının sağlanmadığı, bursları günün enflasyona uygun olmayan, çoğu öğrencinin yetersiz beslendiği üniversiteden başarı beklemek de mümkün değildir. Akademiya'nın üzerine sanki ölü toprağı serili gibi, moralsiz ve motivasyonsuz durumda. Üniversitelerin akademik özerkliğinin olmadığı, maaşların yetersiz, araştırma olanaklarının sınırlı olduğu, yardımcı eleman ve kadro sorunlarının üniversitelerin elini kolunu bağlamış olduğu durumda ne beklenebilir?
Eğitim kalitesi ve öğrencilerin her konudaki yetersizliği sorunları ciddi olduğu ve ülkenin geleceğini doğrudan ilgilendirdiği için bu konuda YÖK, Üniversiteler, TÜBİTAK ve TÜBA ne düşünür!
Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada yaşadığı ve yaşayacağı sorunlar ile baş edebilmesi kaçınılmaz olarak nitelikli beşerî sermaye üretmesine bağlıdır. Genelde öğrencilerimizin toplam sorulara verdiği doğru cevaplar ile ne üniversite eğitimi istenildiği gibi yapılır ne de bilimsel araştırma. Mevcut öğrencilerin akademik düzeyi, genel kültürü ve çağın gerektirdiği yetersiz yetkinlikler ile ciddi bir üniversite eğitimi yapılamaz, yapılamıyor da. Ortaöğretimden üniversiteye ve daha da yukarıya, akademik düzeye kadar taşınan yetersizlikler ile hangi temel sorun araştırma ve tartışma ile analiz edilebilir ve hangi ileri teknoloji geliştirilebilir. Ne yazık ki yetiştirdiğimiz sınırlı sayıdaki insan gücü de beyin göçüne kolayca kurban ediliyor.
Bütünlüklü bir bilim ve eğitim politikasının oluşturulması ve eğitim sistemine yönelik ciddi evrensel ölçekli, bilimsel eksenli reformların ve somut çözümlerin sağlanması aciliyeti bulunmaktadır. Ancak ülkemizin ulaşmak istediği bir hedefi, belirlenmiş bilim ve teknoloji politikası olmalıdır. Amaca uygun stratejiler uygulanması gerekir, bu da söylemle değil, somut veriler ve uygulama yoluyla sorunların yerinde çözülmesi ile olacak bir iştir. İstenirse hep beraber elbirliği ile çözüm üretilir. Türkiye geçmişte başarılı eğitim modeli sergilediği için yeniden başarabiliriz diye düşünüyorum.