Ben 68 kuşağından değilim. Bu kuşağın gündeme geldiğinde lise yıllarında idim ve henüz delikanlılık çağlarına adım atmaktaydım. O yıllarda ülkenin içine düşürülmek istendiği durumu beğenmeyen tarftarlar vardı. Ülke, “Uçurumun Kenarında idi ve ne yapılırsa ülke kurtarılabilirdi?“ sorusu gençler arasında gündemde idi... “Rusya’dan yana olalım, onlar gibi yapalım” diyenler yanında; “Çin ve Çin yönetimini örnek alalım” diyenler de vardı.
Ülke kurtarılacak ise; “Herşey Türk İçin, Türk’e Göre ve Türk Tarafından” diyenler de önceki iki guruba karşı ortaya çıkmış bir başka “Ülkesini Düşünen” guruptu. Bir başka grup daha sonra ortaya çıktı, suya sabuna dokunmayan,tabir caiz ise: Kendilerinden başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen ayrı bir guruptu bu... “Yeşillik” ti adları...
Üniversitelerde okuyan, Ülkenin Karasevdalısı Ülkücüler; “Ülkü Ocakları” nı kurup teşkilatlanıyorken, yaşça daha küçük olanlar; Şevket Barutçu’nun Genel Başkanı olduğu “Genç Ülkücüler Teşkilatı”, “Ülkü Yolu Derneği”, “Büyük Ülkü Derneği” ,.. gibi dernekler altında toplanmaya başladılar. Şüphe yok ki o yıllardaki Turgutluda, “Ülkücü” olan her gencin harcında; Turgutlu’nun “Küçük Dev Adamı” Yakup Çınar ve “Töre Kırtasiye” si vardır.
Yaş kemale erince ve yüksek okul yıllarımızda “Ülkü Ocaklı olmak” bizler için gurur kaynağı olduğu kadar canımızın tehlikesi açısından da çok önemli idi... Ama bizler artık Ülkü Ocaklı idik...
Öğretmenliğe ilk adımızı “Ülkü Bir” e girerek attık. İlk görev yerimizde “SÜRGÜNE GÖNDERİLECEK İLK KİŞİ” olarak gösteriliyor iken; hazırda olan valizimizi askerlik için elimize aldık. Yılların başı-sonu-ortası der iken, dönemimizdeki yedeksubayların çoğunun Ülkücü olması nedeniyle üç yıla yayılan askerliğimizi, bizden önceki dönemler 14-15 ay yapmış iken bizlere 18 ay yaptırdılar. Ülkücülüğün suç sayıldığı Ecevit İktidarı; kanuna rağmen son iki ay yerine, son 15 gün için bizlere yıldız takma hakkını verdi ve teğmen olarak terhis olduk....
Kura’lar. % 99 u Doğu ve Güneydoğuya çekilen askerlik dönüşü kuraları. Maksat belli, “Gidilmesin, gidilirse dövülsün-öldürülsün” düşüncesi ile bir bakıma ülke içinde sürgün hayatı..
Severek ve isteyerek girdiğim ve icra ettiğim meslek öğretmenlik. Ve ömrümün yaklaşık 1/3ünün geçtiği Turgutlu Lisesi. Bir zamanlar terör olayları nedeniyle herkesin görev yapmaktan kaçtığı okulda, aynı zamanda idarecilik... İlk yıllarımızda “Dernek faaliyetleri yasak hemşerim”. Bu sefer “Kamu Çalışanları Vakfı” şubesi. Beş kişilik kurucular kurulunda dört Urganlı’lıyız... Ülkücü olduğum için Turgutlu Lisesi idarecilik hayatım sonrası, yine Ülkücü olduğum için Gördes’e sürgün... Ardından emeklilik..
Birikmişlerimiz olamadığı için, emekli ikramiyesi ile Hac Farizası. Dönüşte; Ülkücülüğümüzü siyasi hayatta yaşama şansı. MHP Yönetim Kurulu Üyeliği, Belediye Meclis Üyeliği, İl Genel Meclis Üyeliği... On yıl sonrası biraz mola...
Ne oluyorsa bu zamanda oluyor. Bahçemiz dediğimiz, evimiz dediğimiz, yuvamız dediğimiz yerlerde yabancı kalmaya başlıyoruz. “Dünkü yabancılar, bugün handa hancı olmaya başlıyorlar” Genel Merkeze gidip durumları aktarma, bilgilendirmeler hep sonuçsuz kalıyor. Çöreklenmiş zihniyet, ayrık otu gibi orada da yayılmaya başlamış. Ülkücülük değil, türkücülük revaçta. Menfaat şebekelerinin ahtapot kolları her yere uzanıp surları yıkmaya-kaleleri ele geçirmeye devam ediyor...
Bahçemizde (Ki, ellerimizle-tırnaklarımızla baktığımız, büyütmeye çalıştığımız) ülkümüz; bıtrakların, ayrık-kanyaş otlarının, domuz dikenlerinin ortasında kalakalmış. Bahçemize hırsızlar dadanmış, meyvelerimizi çalmaya başlamışlar. Biz yetiştirmişiz- başkaları safasını sürmeye çalışıyor. Hırsızlar-uğursuzlar-ne idiğü belirsiz nesneler çöreklenmeye başlamış bahçemize. İlaç atsak çaresiziz, kar etmiyor. Kaşarlanmışlar. Ahlak dumura uğramış, ahlaksızlık almış başını gidiyor mahallede. Efelenmeler, “Elde bıçak-belde tabanca”lılar etrafta kol gezmede... Bizim “Türklük gururumuz, İslam ahlakımız” düsturu unutulmuş. “Tanrı Dağı Kadar Türk, Hıra Dağı Kadar Müslüman” sözü, yaşanmak için değil; çöplüğe atılır hale getirilmiş.
Memleketin hali içler acısı. Atatürk ve arkadaşlarının binbir çile-zahmet sonrası kurdukları Türkiye Cumhuriyeti Devletinin rumuzu T.C. resmi binalardan sökülmeye başlanmış. Milletimizi ayakta tutan “Milliyetçilik Duygusu” ayaklar altına alınmış, çiğnenmekte. “Açılım” adı altında; bölücülere prim veriliyor. Askerimizin kafasına çuval geçirilip, Suriye deki toprağımız Süleyman Şah Türbesi PYD lilerle ortak Türkiye’ye taşınıyor. Bölücüler için gezici mahkemeler kurulup onları affetmenin yolları aranıyor...
ABD destekli Fethullah Gülen’e iktidar üyeleri ile destek olup onlara “Kozmik Odalar” ın bile kapılarını açıyorken muhalefet yapması gerekenler kış uykusundalar. Hırsızlardan hesap soran yok. Bahçemizin ürünleri yaban ellerde, genleri ile oynanır hale gelmiş..
Ve 15 Temmuz. Oluşumunu MİT’ten değil, “Eniştemden öğrendim” denilen kalkışma hareketi. Hemen ertesi günü “39 bin küsur kişinin işine son verildiği” 249 günahsız kişinin ölümüne 2196 kişinin yaralanmasına ve toplam 129 420 kişinin işine son verilmesine yol açan... Şimdilerde: AKP li vekilin: “FETÖ BORSASI KURULDU, MİLYON DOLARI VEREN SERBEST BIRAKILIYOR” feryadı.
Bizim mahalle sakinlerinin vurdumduymazlığı, nemelazımcılığı, “TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ AYAKLAR ALTINA ALANLARA” “BİRLİK OLALIM” teklifi ve adeta”BİZİ YOK SAYIN- ADAY FALAN DA ÇIKAR(A)MIYORUZ...” inatları..
İşte bu mahallede yaşanamayacağına dair inancımın değişmesi. Böylesi, özünden uzaklaşmış insanlarla birlikte yaşamaktansa: “Üzerimdeki Ülkücü Gömleği İle İyi Parti Ceketini Giymek” üzere yeni bir mahalleye (Partiye) taşınma kararım..