Murat Yıldırım

NE YAZAYIM ABİME..

Murat Yıldırım

Bektaşi balıkçıya gitmiş. Bir balık alıp kuyruğundan koklamaya başlamış. Görenler şaşırmış:

“Baba erenler ne yapıyorsun? Hiç balık kuyruktan koklanır mı?”

Bektaşi başını sallamış:

“ Bilirim, bilirim. Balığın baştan koktuğunu bilirim. Bakalım kuyruğuna kadar kokmuş mu? Ona bakıyorum”...

Gerek kitap, gerek köşe yazısı veya bir haber yazmak çok meşakkatli bir iştir bana göre. Her şeyden önce, görüşlerini erdemli bir şekilde karşı tarafa aktarman gerekli. Kimseye çamur atmadan, yalana dolana bulaşmadan, kendine has düşüncelerini, kendi kelimelerinle anlatmak zor zanaat.

Ha bir de güce tapan olmayacaksın, rüzgâra göre eğilip bükülürsen, dün yazdıklarını unutup, kendini inkâr eden cümleler kurarsan vay haline. Çünkü söz uçar yazı kalır, yazarın erdemi yazdıklarıdır, derim ben.

Tüm bunları neden mi yazdım, işim gereği vaktimin büyük bir bölümünü okumakla geçiriyorum ve okudukça daha çok şaşırıp kalıyorum. Anlı şanlı, koca koca insanların, işleri yazmak olan, toplumun düşünce dünyasını yazdıkları ile yönlendiren insanların yazdıklarını okudukça, Güneş Tecelli’nin  “vay anasını sayın seyirciler” repliği dökülüyor dudaklarımdan.

Türk Basını’nın oluşumundan beri sırtını payitahta dayama kolaylığına alıştırmak istediğini, bazılarının da bu resmi rüşveti (halen) çok sevdiğini belirtmek gerekir. Bazılarının yüzünün hep yönetime, egemenlere dönük olmasının nedenini zamanla anlıyor insan. Yönetim padişahlıksa saraya, cumhuriyetse hükümetlere, ara rejimlerse darbe liderlerine dönüyor gözler. Her dönemde rastlanıyor bu tür biat etmiş, köşe dönmenin, cebini doldurmanın yollarını arayanlara.

Sona gelirken, küçük sansür güzellemesi yapalım bari:

“ İstibdat Dönemi” diye bilinen Abdülhamit’in otuz yıllık saltanat döneminde gazeteciler başımıza dert alırız düşüncesiyle Sarayburnu adını yazamazlarmış keza padişahın büyüklüğüyle ünlü burnunu çağrıştırır diye.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları